Elinizdeki kitap, imam-hatip liseleriyle, yüksek İslam enstitüleriyle, ilahiyat fakülteleriyle kuşatılmışken, üniversitelerde Alevilik çalışmalarının laikliğe aykırı kabul edildiği, Aleviliğin –o da adı anılmaksızın- “halk inançları, gelenekleri, görenekleri, adetleri”yle ancak folklorun konusu olabildiği bir dönemde, bu alanların dışında, Alevilik üstüne adlı adınca bir üniversitede yazılmış ilk tez olmasa da, ilklerden biridir. Ama sosyal bilimler alanında Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ve genel olarak siyaset bilimi alanından Aleviliğe yönelen ilk çalışmadır.
Bu kitap, Aleviliği ilk kez bir siyaset bilimi konusu haline getirirken aynı zamanda, yine ilk kez, Alevilerin toplumsal kurumlarına yönelerek bu kurumların inşa ettiği devlet-dışı bir siyasallığın ya da siyasal bünyenin varlığına ilişkin iddialar ileri süren bir çalışmadır. Kitap, göbek bağı “devletlu siyasetle” kesilenlerin karşısına devlet-dışı bir siyasallığın mümkün olduğu ve bu imkanın da Alevi topluluklar içinde hala yaşadığı, Aleviliğin tarih boyunca karşılaştığımız muhalif niteliğinin de tam burada aranması gerektiği savıyla çıkmaktadır. Ancak bu sav doğrultusunda, elinizdeki kitap bir Alevilik övgüsü değildir. Bu çalışma ele aldığı nesnenin yanında saf tutmakla birlikte nesnesine teslim olmayan bir tutumu benimsiyor, Aleviliğin kaybettiklerinin ve bu kayıpların ne gibi sonuçlara yol açtığının bir çetelesini tutuyor ve “Arkaik Aleviliğe” ilişkin teorik bir soyutlamadan hareketle günümüz Aleviliğine ve Alevilerine eleştiriler yöneltiyor.
Yazar, bu baskı için kaleme aldığı “Otuz Yıl Önce, Otuz Yıl Sonra” başlıklı bölümde Alevi hareketinin kat ettiği otuz yılı da gözeterek “aksilanet” bir yüksek lisans tez jürisi üyesi gibi, otuz yıl önce yazdıklarının bir öz değerlendirmesini ve eleştirisini yapıyor.