Aydınlanma, Sınıf Kavgası ve Laiklik
Bu makalemde, ana hatlarıyla, Ortaçağ’dan itibaren batılı toplumlarda ve Osmanlı Devleti’nde din ve devlet ilişkilerinin nasıl düzenlendiğini ve toplumsal devrimlerin bu alanda neler getirdiğini açıklamaya çalıştım. İzleyen sayfalarda ele aldığım konuları şöyle özetleyebilirim: Latin geleneğinde daha çok “laiklik”, Anglo-Sakson geleneğinde ise “sekülerizm” olarak yaşanan evrim, İslamiyet’in bazı özellikleri dolayısıyla Osmanlı-Türk dünyasında farklı yaşanmış ve daha çok dış etkilerle şekillenmiştir. Batı’da bugün dinde reform ve sekülerizmin çıkış noktası olarak görülen Protestan hareketi, aslında feodalizmin bir parçası olarak yozlaşmış Kilise’ye karşı “gerçek din”e dönmeyi ve İsa’nın öğretisi ile bir aracı olmadan buluşmayı hedefliyordu. Ne var ki feodal üretim ilişkilerinin çözülmeye başladığı bir dönemde ortaya çıkan bu direniş, sınıf çelişkileri içinde değişik temsilciler bulmuş ve sınıf kavgası içinde ilerlemiştir. Böylece 1517 yılında “protesto” hareketini başlatan Martin Luther soyluların kiliseye karşı kesimlerini temsil ederken, Thomas Münzer yoksul köylülerde ve Calvin de burjuvalarda dayanak bulmuştur. Kilise bütünlüğünü sarsan bu hareket, tepki olarak da Cizvit reformizmine, Jansenizm’e ve “din savaşları” görünümü kazanan sınıf kavgalarına yol açmıştır. Osmanlı Devleti, ortadan kalkana kadar “laiklik” ya da “sekülerizm” adı altında yürütülen bir kavga yaşamamıştır. Bununla beraber 19. yüzyılın daha ilk yarısından itibaren Batı kapitalizminin hegemonyası altına girmesi, dolaylı şekilde de olsa, kamusal hayatta ikiliklere yol açan seküler uygulamalara da yol açmıştır. Bu konuda, saltanat ve hilafeti yadsımasalar da, Tanzimatçı paşalar ve Yeni Osmanlılar yeni bir dönem başlatmış ve Mithat Paşa ile arkadaşları da bu dönemi seküler anlayışa uygun bir “vatandaş” statüsü getiren “Kanuni Esasi” ile taçlandırmıştır. Ne var ki, “Doğu Sorunu” ve emperyal çıkarların entrika dünyası içinde, bu hareket kısa süreli olmuş ve Mithat Paşa’nın katli ile kana boğulmuştur.
Laiklik İçindeki Uyumsuzluklar
Sosyalizmin Yükselişi ve Din
Devrim Öncesi Rusya ve Çin’de Eşitlik ve Adalet Taleplerinin Sekülerleşmesi: Bir Yöntem Arayışı
Öz
Bu yazıda Rusya ve Çin Devrimleri öncesinde gelişen köylü/halk ayaklanmaları temelinde toprak kullanımında eşitlik mücadelesi üzerinden eşitlik ve adalet taleplerinin sekülerleştiği ileri sürülmektedir. Bu amaçla Stephan Razin ve Pugaçev isyanları üzerinden devrim öncesi Rusya’da eşitlik ve adalet taleplerinin sekülerleşmesine; Taiping isyanı ve Boxer ayaklanması üzerinden ise devrim öncesi Çin’de söz konusu taleplerin hanedan karşıtlığı ve anti- emperyalist tepkiler içerisinde sekülerleşmesine odaklanılmaktadır. Bu bağlamda sekülerleşmede ifadesini bulan iktidar talebinin dünyevileşmesinin burjuvazinin iktidar mücadelesinin bir ürünü olduğu kabulü, toplumsal mücadelelerin tarihsel gelişiminin dinamiklerine odaklanılarak sorgulanmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rusya, Çin, köylü/halk ayaklanmaları, sekülerleşme.
İran Devrimi’nde “Çarşı” ve Hegemonyanın Yeniden İnşasında Dinin Rolü Üzerine
Öz
Bu çalışma İran Devrimi üzerinden dinin belirli bir hegemonya projesinin hakim hale gelmesi sürecinde nasıl araçsallaştırıldığını incelemektedir. Bu nedenle yazı ilk olarak devrim öncesinde ve devrim sürecinde dini söylem ve pratikler aracılığıyla hareket eden molla-çarşı ittifakı ile bu ittifakın Şah rejimi ile karşıtlığını ele alacaktır. Şah’ın döneminde iktisadi yapıdan çarşıyı dışlayan egemen birikim stratejisinin, çarşıda dini pratiklerle harmanlanmış özgün bir iktisadi alan yarattığı ortaya konulacaktır. Ardından, çalışma devrim sonrası çarşı-molla ittifakının ekonomik yapıyı ve devlet biçimini nasıl dönüştürdüğünü irdeleyecektir. Bu analiz, çarşının bütününü temsil etme iddiasında olan küçük burjuvazinin hakim burjuva fraksiyonuna dönüştüğü argümanını savunacaktır. Bu yeni burjuva fraksiyonunun hakim hale gelen birikim stratejisi ve yeni hegemonya projesi ile İran’da laiklik sorununun gündeme geldiğini ortaya koyacaktır.
Anahtar Kelimeler: İran Devrimi, çarşı, hegemonya, din.
Türkiye’de Laikliğin Kuruluş Döneminin Tarihsel Sosyolojisine Katkı
Öz
Türkiye’de laikliğin kurumsallaşmasının tarihi, sosyal bilimlerde ağırlıklı olarak Cumhuriyet kadrolarının pozitivist düşünsel dünyalarının çözümlenmesi üzerinden incelenir. Buna göre, laikliğin 1920’ler ve 1930’larda aldığı hukuksal ve kurumsal biçim, Cumhuriyet kadrolarının fikrî çerçevesinin neredeyse dolayımsız bir yansıması olarak anlamlandırılır. Bu çalışma, pozitivist (ya da benzeri modernist) düşünce akımlarını merkeze koyan anlatıların ötesine geçerek, Türkiye’de laikliğin gelişimini ulusal-kapitalist devlet inşa süreçlerine içkin somut bir mücadele başlığı olarak ele alır. Buradaki iddia, laikleşmenin iniş çıkışlarını birbiriyle ilintili iki ana değişken ile birlikte düşünmek gerektiğidir: Burjuva toplumsal ilişkilerinin tesisi ve yaygınlaşması, merkezi devlet egemenliğinin içeride ve dışarıda inşası. İkisi de ulusal olarak tahayyül edilen bu süreçler çerçevesinde Türkiye’de laikliği şekillendiren mücadelenin kısa bir okumasını sunan çalışma, Cumhuriyet’in kuruluş döneminin tarihsel sosyolojisine katkıda bulunmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: laiklik, pozitivizm, Türkiye, devlet inşası, İslam.
‘Egemenlik Allah’a Aittir’, ‘Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir’e Karşı: Neoliberal Dönemde İlahi Egemenliğin Yeniden Tesisi
Öz
Bu makale, laiklik ilkesinin, hem devlet düzeyinde hem de toplumsal düzeyde, Cumhuriyet’in kurucu öğelerinden birisi olduğu savından hareketle laikliğin Türkiye’de kapitalizmin gelişmesine bağlı olarak inşa edilip dönüştürüldüğünü savunmaktadır. Marksizmden yararlanarak çizdiği teorik çerçevede devletin laiklik söyleminin inşasını ve dönüşümünü Kemalist ideoloji ve muhafazakar demokrasi hegemonya projeleri üzerinden incelemektedir. Öncelikle, Kemalist laiklik söylemini pre-kapitalist üstyapıyı tasfiye eden ve hem devlet hem de toplumsal yapıyı kapitalist modernite zemininde yeniden inşa eden ilke olarak ele almaktadır. Sonrasında, uluslararası bağımlılık koşulları içinde ulusal kapitalist süreçte 1947 sonrası laikliğin muhafazakar kaymasını değerlendirmektedir. Son olarak, muhafazakar demokrasi’nin laiklik söyleminin hem toplumsal yapının hem de devletin neoliberal-İslamcı dönüşümünü pekiştiren bir unsur olarak kabul etmektedir. Böylece, muhafazakar demokrasi projesinin hem devleti hem de toplumu dinsellik üzerinden yeniden inşa ettiğini ve böylece ilahi egemenliğin vesayeti altında sermayenin iktidarını sürdürdüğünü savunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Laiklik, İslam, Marksizm, söylem, Türkiye
Milliyetçilik, Halksallık, Kamusallık Bağlamlarında 1920’lerden 1970’lere Laikliğin Türkiye Serüveni Üzerine Notlar
Öz
Sosyal yaşama ilişkin düzenleyici bir ilke olarak laikliğin, Cumhuriyet Türkiye’sinde farklı on yıllarda farklı içerikler kazandığı görülmektedir. Bu makalede, konu; laikliğin modern ulus-devlet inşası sürecinde milliyetçilikle ilişkisi, Batıdaki tarihsel evriminde kavramın ethosuna işlemiş halksallık karakteri ve topluma nüfuz etme biçim ve düzeyi temaları çerçevesinde ele alınacaktır. Bununla birlikte, yazıyı bu üçlü sacayağı üzerinde kurarken, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1970’lere kadarki gelişimini ele alacağız. 1920’lerden 1970’lere kadarki süreci de tüm boyutlarıyla ele almanın bir dergi makalesinin boyutlarını fazlasıyla aşacağı düşünülerek, bunun yerine, laiklik kavrayışının farklı dönemlerde milliyetçilikle ve halksallıkla nasıl bir ilişki içinde olduğu, toplumun hangi kesimlerince ne ölçüde ve nasıl benimsendiği konuları; sosyo-mekânsal, politik ve kültürel boyutlardaki gelişmeler ve temsiller üzerinden irdelenmeye, tartışılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Laiklik, Milliyetçilik, Halksallık, Kamusallık, Köylücülük, Türk Solunda Din ve Laiklik Politikası
Kadının Adı Yok: Anayasa Mahkemesi’nin İmam Nikâhı Kararında Eşitliği
Öz
Anayasa Mahkemesi (AYM) 2015 yılında verdiği bir kararla Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) resmi nikâhtan önce dini nikâh kıyılmasını suç olarak düzenleyen hükümlerini iptal etti. Karar incelendi- ğinde AYM’nin resmi nikâh olmaksızın tek başına dini nikâha izin verilmesinin Türkiye’de yaşayan kadınlar ve çocuklar için ne gibi sonuçlar yaratacağını hiç hesaba katmadığı görülür. 1999 yılında AYM’ye aynı ceza hükümlerinin iptali için yapılan başvuru ise laiklik ilkesi ve kadınlarla erkeklerin eşitliğinin sağlanması amacı gerekçe gösterilerek reddedilmişti. Aradan geçen 16 yılda gerçekleşen bu içtihat değişikliğini Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin muhafazakâr politikalarından ayrı düşünmek mümkün görünmemektedir. Kaldı ki; AYM’nin iptal kararı Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde sahip olduğu yükümlülüklere de aykırıdır. Çünkü uluslararası hukuktaki düzenlemeler dini nikâha toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılması perspektifinden yaklaşmakta ve bu doğrultuda devletlere düzenlemeler yapma sorumluluğu yüklemektedir. AYM’nin Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesini ve uluslararası hukukun Türkiye’ye yüklediği yükümlülükleri dikkate almış olsaydı söz konusu ceza hükümlerini iptal edemeyeceğini söylemek işten bile değildir.
Anahtar Kelimeler: Anayasa Mahkemesi, dini nikah, eşitlik, muhafazakarlık, laiklik.
Göç ve Kentleşme: Digorlu Pazarcılar Örneği
Öz
Finans kapitalin hızlı hareket edebildiği, sermayenin belli mekânlarda biriktiği ve sermayenin hareketliliğine yakınsayan bir biçimde nüfus hareketliliğinin de bu mekanlarda hızlı ve yoğun bir şekilde yaşandığı günümüz dünyasında, belirli coğrafyalarda yoğunlaşan büyük nüfus birikimleri oluşmaktadır. En kalabalık şehirler listesinde 15. sırada bulunan İstanbul, günümüzde bu hızlı sermaye akışının olduğu ve aynı zamanda geniş ölçekli nüfus hareketliliğinin yaşandığı mekânlardan biridir. Bu çalışma, İstanbul kenti özelinde kent ve göç arasındaki ilişkiyi Digorlu pazarcıların kendi deneyimlerinden yola çıkarak anlamaya çalışacaktır. Ülkenin en küçük illerinden birinin (Kars’ın) küçük bir ilçesinden (Digor’dan) muhtelif nedenlerle göç eden insanların, emek-yoğun bir sektör olan pazarcılık sektöründe baskın bir şekilde var olma ve devamlılık sağlayabilme dinamikleri analiz edilecektir. Bu amaçla, Digor’dan yaşanan göçün türü ve biçimi belirlenmeye çalışılacak ve yaşanan göçün biçiminin, göç edenlerin kentsel yaşantılarını nasıl etkilediği tartışılacaktır. Ayrıca, kent mekânının türlü siyasal müdahalelerle mutenalaştırılması sürecinin, Digorlu pazarcılar tarafından nasıl deneyimlendiği ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: (Zorunlu) göç, kent, kentlilik, Digorlu pazarcılar, mutenalaştırma, kentsel dönüşüm
“Türkiye’de Devlet ve Sınıflar”
Aşağıdaki yazı, Çağlar Keyder’in adı geçen eserinin belli başlı bölümlerinin kısa bir değerlendirmesini yapmayı amaçlıyor. Bu yapılırken hem Türkiye’de kapitalizmin gelişmesine dair yazarın devlet-burjuvazi-proletarya arasındaki ilişkiler konusunda temel argümanları tanıtıcı bir şekilde sergilenmeye hem de yer yer bu argümanlar eleştirilmeye çalışılmıştır.