Anayasacılığın Geleceği ve Türkiye’nin Anayasa Tartışması
İki ayrı ana bölümden oluşan bu yazıda, anayasacılığın siyasal gücün sınırlanması ve insan haklarının korunması temel ilkelerinin tarihsel maddeci temelde yeniden kurulup kurulamayacağı sorgulanmakta ve Türkiye’deki anayasa tartışması Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Türk Tipi Başkanlık Hükümeti önerisi odak alınarak değerlendirilmektedir. İlk bölümde, kapitalist devlet kuramları ile ilişkisi içinde tarihsel maddeci bir anayasacılık düşüncesinin kaynakları araştırılmaktadır. Bu bölümde, “hak” ve “kamu hizmeti” kavramlarının tarihsel maddeci bir anayasa çözümlemesindeki merkezi yeri vurgulanmaktadır. İkinci bölümde, ilk bölümün bulguları ışığında Türkiye’de süregiden siyasal rejimin niteliğine dair anayasa tartışması farklı cumhuriyet projeleri içinde görünür kılınmaktadır. Bu bölümde, AKP’nin önerdiği cumhuriyet projesinin demokratik niteliği, otoriter yönetim ve faşizm tartışmaları ile sınanmakta; demokratik ve sosyal cumhuriyet programının alternatif bir hegemonya mücadelesi için temel oluşturabileceği, anayasacı perspektifin de bu ikinci programa yönelmesi gerektiği savlanmaktadır.
Siyasal Rejim Tartışmaları
Alp Altınörs
,
Mustafa Kemal Bayırbağ
,
Yalçın Bürkev
,
Ali Ekber Doğan
,
Atilla Güney
,
Ali Rıza Güngen
,
Taylan Koç
,
Günay Kubilay
,
Fuat Özdinç
,
İlhan Kamil Turan
,
Kansu Yıldırım
Siyasal Rejim Tartışmaları Forumu – Ek: Faşizmi Anlama Kılavuzu
Siyasal Rejim Tartışmaları Forumu – Ek: Türkiye’nin Faşizmleri
Siyasal Rejim Tartışmaları Forumu – Ek: Çağdaş Kapitalizmde Faşizmin Dönüşü
V. İ. Lenin ve Rosa Luxemburg’ta Merkeziyetçilik Tartışması Bağlamında Kendiliğindencilik ve İradecilik Üzerine
Kendiliğindencilik ile iradecilik arasındaki ilişki felsefenin ve politikanın ortak sorunları olarak tartışılır. Bu sorun, V. İ. Lenin ile Rosa Luxemburg arasındaki merkeziyetçilik tartışmasında belirleyici olmuştur. Kendiliğindencilik ile iradecilik ilişkisi genel olarak ekonomi ile politika arasındaki bölünmeyle koşullu biçimde düşünülmüştür. Dolayısıyla bu göreli ayrımın tarihsel nedenleri kavranmaksızın bu ilişki de kavranabilir görünmemektedir. Güncel politik tartışmalarda da benzer biçimde kendiliğindencilik ve iradecilik arasındaki ilişki farklı biçimlerde ele alınmaktadır. Politik özne, otonomi ve öncülük gibi tartışmalar yeni toplumsal hareketlerin de güncel sorunlarıdır. Bu tartışmalar yapılmaksızın hem çağdaş toplumsal hareketlerin yapısının kavranabilmesi hem de yeniden inşa edilecek sosyalist bir hareketin bütünlüğünü sağlamak oldukça güç gözükmektedir.
Türkiye’nin İkinci Cumhuriyetleri
Türkiye tarihinde Cumhuriyetin yenilendiği iki moment tecrübe edilmiştir. 1923’te kurulan Cumhuriyet, 1960 yılında resmen “İkinci Cumhuriyet” ilanıyla güncellenmekte ancak bu isimlendirme kalıcılaşmamakta, AKP iktidarıyla birlikte kuruluş ilkelerini yadsıyan bir İkinci Cumhuriyet’le ikame edilmektedir. İlk momentte, devrimci bir süreçle kurulan birinci cumhuriyetin hem reformdan geçirilmesi hem de restore edilmesi söz konusudur. İkincisinde ise karşı devrimci bir süreç işlemekte ve kurucu unsur olan AKP yaşadığı siyasi krizlerle İkinci Cumhuriyet’i daha kuruluş sürecinde bir restorasyona mecbur bırakmaktadır. Makale, cumhuriyetin bunun devamında devrim-reformrestorasyon dinamikleri bakımından hangi siyasi müktesebatla bir başkalaşım yaşayabileceğini tartışmaktadır.
Romanı Siyasal Hayat Çalışmalarının İçine Çekmek: Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği’nde Demokrat Parti Momentumu
Bu makale, Türkiye siyasal hayatı üzerine yapılan çalışmaların romanlardan yararlanmaksızın yeterince başarılı ve canlı olamayacağını vurgulamayı amaçlıyor. Bu amaca yaklaşmak için de, 2014 yılında 100. yaşını kutladığımız Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği adlı üç ciltlik romanının Türkiye siyasal hayatının kritik bir evresi olan DP momentumunun anlaşılmasına çok önemli katkılar sağlayabileceğini göstermeye çalışıyor. Makale, amaçlarına ulaşabilmek için romanların siyasal hayat çalışmalarının neden vazgeçilmez kaynakları olduklarına ilişkin teorik bir çerçeve kurmayı deniyor. Beri yandan, romanların siyasal hayat çalışmalarında nasıl kullanılabileceği üzerine yöntemsel bir tartışmaya da giriyor.
Orhan Kemal’in Romanlarında Toplumsal Dönüşüm ve Sınıflar
Bu çalışmanın temel amacı, ekonomik, siyasal ve kültürel dönüşümleri anlamada romanların önemli araçlar olabileceğini göstermektir. Nitekim romanlar, anlattıkları dönemler hakkında önemli sosyolojik veriler içermektedir. Bu çerçevede makale, Türkiye’deki 1930-1950 arası dönüşümleri ele almakta, bu dönüşümlerin sınıfları nasıl etkilediğini Orhan Kemal’in romanları üzerinden tartışmaktadır. Orhan Kemal’in gerçekçiliğinin ve romandaki olayların geçtiği zaman ile gerçek/nesnel zamanın örtüşmesinin toplumsal dönüşümleri anlamayı olanaklı kıldığı söylenebilir.
Demokrat Parti İktidarından 27 Mayıs’a Akademik Özgürlük ve Üniversite
Bu makalede, Demokrat Parti döneminde, siyasal iktidar ile üniversite arasındaki gerilimli ilişkiyi konu edinirken bir diğer taraftan da üniversite kurumunun kurucu ilkesi olan akademik özgürlüğün 1961 Anayasası ile anayasal güvenceye kavuşma sürecini de izlemeyi hedefledik. Nitekim bu süreç aynı zamanda akademik özgürlük ilkesinin Türkiye siyasal kültüründe olduğu kadar üniversiter kültüründe de yer edinememesi ve kök salamamasının nedenlerine ilişkin önemli ipuçları sunuyor.
Neo-liberal Çağda Üniversite, “Fakülteler Çatışması”, Felsefe ve Birkaç Örnek Hakkında
Bu makalede neo-liberal dönemde hegemonyanın bilgi ve üniversiteler üzerindeki etkisini tartışacağız. Tartışmayı ilkin akademik özgürlük ve özerk üniversite bağlamında; ardından, 200 yıl sonra yeniden Kant’ın “Fakülteler Çatışması” makalesini hatırlatan bir şekilde Uluğ Nutku’nun teolojinin felsefe bölümlerinde örgütlenmesine getirdiği itirazları değerlendirerek yapacağız. Bu tartışmalar bizi farklı iki bağlam olarak görülebilecek “neo-liberalizm” ve “mevcut siyasal iktidar” ile rejimin dönüşümü arasında bir ilişki kurmaya götürecek. Dolayısıyla Türkiye’deki rejimin ve onun dönüşümünün temsili mekânı olarak üniversitelerde görev alan bileşenlerin, rejimin dönüşümüne dair muhalefeti, kısacası “ne yapmalıyız” arayışı cevaplanmaya çalışılacak.
Irk, Sınıf ve Kapitalist Gelişme Bağlamında Güney Afrika’da Apartheid Rejimi
Bu çalışmanın amacı, Güney Afrika’da resmi olarak 1948 yılında Ulusal Parti hükümeti tarafından başlatılsa da kökenleri ülkenin kapitalist gelişme sürecinin erken dönemlerine kadar uzanan apartheid rejiminin ortaya çıkışını ve çöküşünü, sermaye birikimi perspektifinden ele almaktır. Çalışma, bir bütün olarak Güney Afrika Cumhuriyeti’nin kapitalist gelişme sürecinin, spesifik olarak da bu sürecin önemli bir periyodu olarak apartheid rejiminin, ırk ayrımcılığı ile sınıf arasındaki ilişkiler anlaşılmaksızın ele alınamayacağı düşüncesinden hareket etmektedir. Çalışmada, bu bağlamda ve Harold Wolpe’nin ırk ve sınıf arasındaki ilişkilere ilişkin geliştirdiği çerçeveden hareketle, kurumsallaşmış ırk ayrımcılığına dayanan apartheid rejiminin, 1948 yılı ile 1970’li yıllar arasında ülkenin kapitalist gelişme süreci açısından önemli bir rol oynadığı argümanı dile getirilmektedir. Bununla birlikte, çalışmada, dünya ekonomisinin krizi, kurumsallaşmış ırk ayrımcılığına dayalı kapitalist gelişme sürecinin yapısal sınırları ve apartheid karşıtı mücadele gibi olguların etkisi altında, 1970’li yıllarla birlikte, rejimin sermaye açısından işlevselliğini kaybederek yıkıldığı argümanı dile getirilmektedir.
Haziran 2013 Sonrası Türkiye’de İdeolojiler Alanının Dönüşümü: Gezi Direnişi’ni Anlamanın Yöntemleri Üzerine Bir Tartışma
Bu makale, 2013 yılının Haziran ayı boyunca Türkiye’yi sarsan Gezi Direnişi’nin Türkiye’deki toplumsal mücadeleler tarihi açısından anlamına ve sonrasında ortaya çıkardığı sonuçlara dair bir yöntemsel tartışma yürütmeyi ve bu tartışma üzerinden konu hakkında bir dizi önerme ortaya koymayı amaçlıyor. Bu doğrultuda ilk olarak, direnişi bir orta sınıf ayaklanması olarak değerlendiren yorumlardan yola çıkarak Gezi Direnişi’nin anlamını direnişe katılanların ağırlıklı bireysel profili üzerinden değerlendiren yaklaşımlarda gömülü olan yöntemsel bireyciliğin bir eleştirisi ortaya konuyor. Makalede bir toplumsal hareketin karakterinin sadece, onun katılımcılarının ağırlıklı bireysel özelliklerine bakarak anlaşılamayacağı, mevcut toplumsal formasyonun hangi tarihsel ve güncel çelişkilerinden türediğinin, sınıf ilişkileri ve hegemonya mücadeleleri üzerinde nasıl bir etki bıraktığının ve aynı zamanda karşısına aldığı toplumsal güçlerin özelliklerinin bir toplumsal hareketin niteliğinin anlaşılmasında belirleyici olduğu ifade ediliyor. Buradan yola çıkarak makale Gezi Direnişi’ni AKP iktidarının 2002’den bu yana inşa etmeye çalıştığı hegemonya projesinin tarihsel ve yapısal bütünlüğü içerisinde bir bağlama yerleştirmeye çalışarak onun Türkiye’deki ideolojiler alanında bıraktığı kalıcı etkileri sorgulamaya çalışıyor. Makale bu doğrultuda şu önermeleri ortaya koyuyor: Gezi Direnişi, AKP’nin hegemonya mücadelesinin önemli bir unsuru olan “ideolojik mülksüzleştirme” stratejisinin, yani toplumsal muhalefetin talep, söylem ve arayışlarını kendi projesinin bir parçası hâline getirme stratejisinin krize girdiği bir momentte ortaya çıkmış ve bu krizi daha da derinleştirmiş bir halk isyanı olma özelliğini göstermektedir. Gezi Direnişi’nin ardından bir dönem AKP’nin projesine soğurulmuş haklar ve özgürlükler, laiklik ve adalet/eşitlik gibi gündemler bu partinin ideolojik nüfuz alanından çıkarak toplumsal muhalefetin ve sınıf mücadelesinin kendisini yeniden kurabileceği temalar haline gelm
Gezi Direnişi ve Orta Sınıf Üzerine