Sermayenin Uluslararasılaşması ve Devletin Dönüşümü: Teknokratik Otoriterizmin Yükselişi
Sermayenin uluslararasılaşması ve bunun devletin içsel yapısının değişimine etkisi konusu son dönemde geniş bir şekilde tartışılmıştır. Bu çalışma, Marksist ekonomi politik yaklaşımına dayanan alternatif bir açıklama ile devletin dönüşümünün yönelimine işaret etmeyi hedeflemiştir. Bu çerçevede ilk olarak devletin dönüşümünün anlamlandırılması amacıyla geliştirilen neoliberal, kurumsalcı ve ulus-ötesi sınıf analizlerinin eleştirel bir değerlendirilmesini yapılmış, ardından da N. Poulantzas’ın analitik çerçevesi kullanılarak süreç, devlet, sınıflar ve sermaye birikimi arasındaki iç içe geçmiş ve dinamik ilişkiler ağı analiz edilerek açıklanmıştır. İkinci olarak, sermayenin uluslararasılaşması ve devletin dönüşümü sürecinin aktif bir öznesi olarak “içsel burjuvazi” kavramının kullanılabileceği önerilmiş ve dönüşümün anlamlandırılması açısından içsel dinamiklerin önemi vurgulanmıştır. Son olarak, yaşanan dönüşüm sürecinin önemli parçaları olarak, karar alma süreçlerinin teknikleştirilmesi ve bununla beraber gelen apolitizasyon eğilimi ile siyaset alanının daralması ve otoriterizm eğilimlerini beraber ele alarak, dönüşümün muhtemel doğrultusunun “teknokratik otoriterizm” kavramının kullanılmasıyla analiz edilmesi önerilmiştir.
Türkiye’de Neoliberal Ekonomi Politikalarının Uygulanması Sürecinde Bir Yönetim Stratejisi Olarak Apolitizasyon ve Depolitizasyon
Çalışma 12 Eylül askeri müdahalesi öncesinin çatışmalı toplumsal ortamında dirençle karşılaşan neoliberal politikaların uygulamaya geçiş sürecinden bu yana siyasal iktidarların kullandığı stratejiler üzerinde durmaktadır. Toplumun politizasyonunun siyasal istikrarsızlığa, bunun da ekonomik krizlere neden olduğu hâkim liberal söylemin ekonomi ve siyaset alanları arasında varsaydığı katı ikilik, yani ekonomi politikalarının toplumsal çatışmanın konusu olmaktan çıkarılması bu stratejilerin dayanağını oluşturmaktadır. “Sivil toplum” ve “demokratikleşme” söylemi ile meşruluk kazandırılan bu süreç, aynı zamanda uluslararası politik ekonominin düzenlemelerinin yerleşmesi bakımından da önem oluşturan, “yönetsel kapasitesi güçlendirilmiş devlet” ile karakterizedir. Bu anlamda çalışma, devleti ekonomik alan ve sınıf ilişkileri temelinden ziyade siyasal sistemin istikrarının sürdürülmesindeki işlevleriyle açıklayan Weberyan yaklaşım etkisindeki analizlere de bir eleştiri getirmeyi amaçlamaktadır. Zira yöntemsel olarak bütünsel ve ilişkisel bir analizden hareket eden çalışmada devlet, toplumsal bir ilişki biçimi ya da daha genel düzeyde üretim ilişkileri bütününün ayrılmaz bir parçası olarak kavranmaktadır. Neoliberal politikaların uygulanma stratejilerinin nasıl yönlendirildiğinin ve kavramsallaştırılmalarının bu politikaların meşruiyetinde nasıl bir ideolojik rol üstlendiğinin bütün dolayımlarıyla birlikte bu biçimde anlaşılabileceği düşünülmektedir.
AKP Döneminde Türkiye’de Büyük Ölçekli Özelleştirmeler ve Devletin Dönüşümü
Bu makale, AKP döneminde Türkiye’de gerçekleştirilen büyük ölçekli özelleştirmelerden PETKİM, Türk Telekom, ERDEMİR ve TÜPRAŞ’ın blok satış süreçlerinin eleştirel bir çözümlemesini yaparak, AKP’nin bu süreçte izlediği özgül siyasi politika ve stratejileri tespit etmeyi ve bunların devletin neoliberal dönüşümü açısından anlamını tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede makale, AKP’nin bu blok satışları neoliberal siyasi rüşdünü ispat etmek amacıyla etkili bir şekilde kullandığını ileri sürmekte ve bu süreçte devletin kazandığı “tüccar” niteliğe dikkat çekmektedir. Ancak makale sonuç olarak, bu “başarı” görüntüsünün arkasında, sermayenin devlet üzerindeki tahakkümünü derinleştiren siyasi bir sürecin bulunduğunu vurgulamaktadır.
Türkiye’de Telekomünikasyon Sektörü ve İdari Yapısına İlişkin Düşünceler
Bu çalışmanın amacı, içinde bulunduğu krizi aşma arayışındaki sermayenin telekomünikasyon sektörüne yönelmesinde ve sektörde oluşan piyasaların sürekliliğinin sağlanmasında devletin oynadığı rolü tartışmaktır. Bu çerçevede son döneme damga vuran idari dönüşümün geldiği nokta da tartışılmıştır. Türk Telekom’un özelleştirilmesi ve bunun sonuçları üzerinde durulmuştur. Tartışmaları geliştirmek için başvurulan araçlar temel istatistiksel göstergeleri incelemek, anaakım ve eleştirel yaklaşımların alan üzerine biriktirdiği başlıca çalışmaları gözden geçirmek, bazı yasama faaliyetlerini ve sonuçlarını politik bağlam içerisinde ortaya koymaktır.
Enerji Sektörünün Dönüşümü ve HES Sürecinde Birikim, Devlet ve Sınıflar
Türkiye’de enerji alanının açığa çıkardığı yeni pratikler ve bu pratikler içinde özel bir yeri olan Hidroelektrik Santraller (HES’ler), kapitalizmin bir sistem olarak tüm toplumu nasıl içine alarak genişlediğinin ilginç bir örneğini sunmaktadır. Gelinen yeni aşamada enerji sektörü, sermayedarlar için hem yeni bir değerlenme alanı olarak, hem de üretken sermaye oluşumunun temel girdilerinden biri olarak ön plana çıkmıştır. Bu anlamda sermayedarların, HES üretim lisansı alma aşamasından, kurulum sürecine kadar eğilimleri, aldıkları kararlar, birikim sürecinin nasıl toplumsal bir ilişki ağına dönüştüğünü gözler önüne sermektedir. Bu süreçte doğanın ve doğal varlıkların metalaşma ve ticarileştirme sürecinin içine çekilmesi, devletin içsel/ kurumsal yapısında ve devlet- toplum ilişkilerinde köklü değişikliklere yol açan yasal/kurumsal düzenlemeler ve neoliberal otoriterleşme sürecinde devletin dönüşümüne dair önemli ipuçları da içermektedir. Bu çalışmada ilk olarak sürece yapılan müdahaleler ve müdahale olgusu içerisinde devletin öne çıkan konumu üzerinde durulacaktır. İkinci olarak da enerji alanını yeni bir değerlenme alanı ve üretken sermayenin enerji ihtiyacını karşılayacak kârlı bir sektör olarak gören ve sermaye birikim süreçlerine bu alanda devam eden sermayedarların yönelimleri sermayenin merkezileşmesi ve saçılması ekseninde ele alınacaktır. Bu bölümde EPDK’nın verilerine dayanarak elektrik üretim lisansı alan şirketler üzerinden oluş halindeki sermaye birikim süreci ve bu sürece içkin olan sınıflar analiz edilecektir.
Herkes İçin Sağlıktan Paran Kadar Sağlığa: Türkiye’de Sağlık Politikalarının Neoliberal Dönüşümü
Bu yazı, AKP Hükümeti tarafından, norm ve standart birliğini sağlamak, sağlık hizmetlerinin kapsamını genişletmek gibi gerekçelerle 2003 yılından itibaren bir Dünya Bankası projesi olarak ortaya konan ve içinden geçtiğimiz şu günlerde tamamlanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın Genel Sağlık Sigorta Sistemi, Aile Hekimliği, Kamu Hastane Birlikleri gibi belli başlı unsurlarını tartışmaya açacak ve temel olarak gerçekleşen/gerçekleştirilmekte olan dönüşümün, yurttaşların sağlık hakkından eşit yararlanmasından ziyade, sağlık hizmetleri alanında özel sektöre bir ilksel sermaye birikimi yaratmak amacında olduğunu ileri sürecektir.
Türkiye’de Sağlık Sisteminin Neoliberal Yeniden Yapılandırılma Sürecinde Kamu İlaç Politikaları: Devlet Müdahalesinin Değişen Biçimleri
Bu yazının amacı, sosyal güvenlik harcamalarının ikinci büyük kalemini oluşturan ilaç harcamaları alanında yürütülmekte olan kamu politikalarına ilişkin tanımlayıcı ve açıklayıcı bazı tespitlerde bulunmaktır. Bu alan 2000’li yılların başından itibaren özellikle AKP Hükümeti’nin, sağlık alanının neoliberal yeniden yapılandırılmasının aracı olan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile artan bir şekilde görünür hale gelmiştir. Yazıda, özellikle kamunun artan ilaç harcamaları ile bağlantılı olarak ilaç piyasasında faal olan aktörlere ve süreçlere yönelik yürütülen politikalar ve düzenlemeler, devletin neoliberal yeniden yapılandırılma süreci bağlamında ilaç piyasasına müdahale biçimlerinin dönüşümü üzerinden tartışılacaktır. Bu kapsamda 2009 yılı ile birlikte bu alandaki en temel düzenleme araçlarından biri haline gelen “global bütçe” uygulamalarının devlet/sermaye ilişkilerinin yeniden tanımlanması noktasındaki rolü gösterilmeye çalışılacaktır
Sosyal Politika ve Emek Piyasası Politikaları İncelemelerinde Anaakım Yaklaşım Olarak Yeni Kurumsalcılık(lar): 2000’lerde Yunanistan, İspanya ve Türkiye’de İstihdam Politikalarında Dönüşüm
Küresel ölçekte sosyal politika ve emek piyasası politikaları alanında önemli dönüşümlerin gerçekleştiği bir dönemden geçmekteyiz. Farklı biçim ve derecelerde reform girişimlerine sahne olan bu dönüşüm süreçleri, aynı zamanda yoğun biçimde sosyal bilimlerde bilgi üretiminin de konusu olmaktadır. Bu yazı sosyal politika ve emek piyasası politikaları bağlamında hakim bir yer edinmiş olan yeni kurumsalcı yaklaşımların, söz konusu politika alanlarındaki anaakım yaklaşım ve politikalarla örtüşme noktalarını ve sınırlarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, Türkiye, İspanya ve Yunanistan’da 2000’lerde gerçekleşen istihdam politika dönüşümleri eleştirel bir incelemeye tabi tutulmaktadır. Söz konusu ülke örnekleri, özellikle 2007-2009 küresel kriziyle birlikte yoğun emek reformu girişimlerine ve uygulamalarına sahne olmuştur. Yeni-kurumsalcılık(lar)ın temel önermeleri etrafında şekillenen bu politika yapma süreçleri, farklılıkların yanı sıra önemli ortaklıklara da işaret etmektedir. Bu yazı kapsamında ağırlıklı olarak söz konusu ortak eğilimlere odaklanılmakta ve anaakım çerçeveye uyan politikaların taşıdığı gerilimlere işaret edilmektedir.
Burjuva Devlet Formundan Kaçış Yöntemi Olarak Neoliberal Polis Reformu: Türkiye Örneği
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından dünyada ve Türkiye’de polis reformu olarak adlandırılan bir sürecin işleme konulduğu görülmektedir. Bu süreçte polis aygıtları yeniden yapılanmakta, Soğuk Savaş döneminde gösterdikleri “teknolojik ve siyasi” zaafiyetler giderilmeye çalışılırken yeni siyasi ve toplumsal misyonlar üstlenmektedir. Neoliberal değişim dalgasının “şampiyonu” ilan edilen polis teşkilatlarının bu dönüşümü nasıl okunmalıdır? Polis reformu nedir? Bu sorularla yola çıkan makale, polis reformunun temel unsurlarını ve ardında yatan mantığı Türkiye örneği üzerinden sergileme ve post-Sovyet dönemde polis aygıtlarında gerçekleşen bu değişimin burjuva devletin yeniden yapılandırılmasında nereye oturduğunu anlama uğraşının bir ürünüdür. Polis reformunun, burjuva devlet ve ona bağlı olarak şekillenen modern siyasal alanın bir tür çözücüsü olarak işlev gördüğünü iddia eden bu makale, aynı zamanda polis aygıtlarının bu süreçte devlet-dışı, devlet karşıtı aktörler olarak şekillendirildiğini gösterir. Nitekim Türkiye’de polis, kendisini neredeyse bir “sivil toplum aygıtı” olarak kurgular ve özellikle toplum destekli polislik felsefesi ve uygulaması üzerinden Türkiye’de devlet-toplum ilişkisine yeni bir biçim vermeye çalışır. Bu nedenle makale, polis aygıtı ile modern burjuva devlet arasındaki ilişkinin kökenine dair teorik bir tartışmayı da bünyesinde barındırır. Makaleye göre, bu ilişkinin sınıf temelli bir çözümlemesi yapılmadan polis reformu denilen sürecin gerçek yüzü ortaya çıkarılamaz. Zira neoliberal polis reformu, sermaye sınıf erkinin gerek polis gerek modern siyasal alan üzerinden yeniden sağlamlaştırılmasının asli araçlarından biridir.
Alternatif Kamusalın Politik Ekonomisi: Teorik Bir Tartışma “Genel Olarak Sermaye”den “Genel Olarak Birliğe”
Bu çalışma, eleştirel politik iktisat çerçevesinden alternatif kamusal sorununa yönelik teorik bir tartışma geliştirmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla birinci bölümde, kamu-kamusal olan ve kamusal alan arasındaki ayrım üzerinde durulacaktır. Toplumsal cinsiyet ve sınıf ilişkileri tarafından yapılandırılmış olan kamusal alanın, bir bütün olarak kamusal olanın daraltılmış bir parçası olduğu, alternatif bir kamusalın inşasının da ancak bu daralmanın ortadan kaldırılması ya da kamusal alanın, kamusal olana dönmesi ile mümkün olduğu ileri sürülecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde, çalışmanın hareket noktası olan kapitalist kamusallığın “genel olarak sermaye” ilişkisi bağlamında gerçeklik kazandığı düşüncesi bağlamında, öncelikle “genel olarak sermaye” kavramı üzerinde durulacak, daha sonra ise bu sav genel olarak sermayenin temsil niteliğindeki parçası olarak değerlendirilen “bireysel sermaye” kavramı üzerinden somutlaştırılacaktır. Üçüncü bölümde, bireysel sermaye tartışması bağlamında, Marx’ın hisse senetli firmalara yaklaşımı üzerinden şirketler ele alınacak ve anonim şirketlerin, kapitalist sistemin kendi içinde, özel mülkiyet olarak sermayenin ilgası olduğu vurgulanacaktır. Ancak bu ilganın edilgin bir ilga olduğu, alternatif kamusal arayışında ise asıl sorunun etkin bir ilganın ne anlama geldiği sorusu olduğu ileri sürülecektir. Bu çalışmada bu soru, alternatif kamusallığa geçiş formu olarak birlik nosyonu ve alternatif kamusallığın kendisi olarak da “genel olarak birlik” nosyonu bağlamında tartışılacaktır. Özetle bu çalışmanın yukarıdaki soruya teorik yanıtı, “genel olarak sermayeden”, “genel olarak birliğe” geçişi işaret etmektedir. Bu geçişin anlamı, emek gücünün, değişir sermayeye, paranın ise para sermayeye dönüşümünün sonlandırılmak zorunda olduğudur. Bunun, şirketlere alternatif bir organizasyon tarzı gerektirdiği açıktır. Son olarak bu çalışma, birliklerin özgünlüğünün belki de en önemli yönlerinden biri olan, birliklerde çalışma ilkesi üzerinde durularak tamam
Örümcek Ağının Diyalektik ile Keşfi