Küresel Kapitalist Kriz ve 21. Yüzyıl Faşizmi: Trump’ın Ötesinde
Küresel kapitalizm, yapısal boyutu yani aşırı birikimi ve kapitalist egemenliğin genel krizine benzeyen, meşruiyete veya hegemonyaya ilişkin siyasal boyutu içeren organik bir krizle karşı karşıya. Faşizm, ister 20. yüzyılda ister 21. yüzyıl aldığı biçimlerde olsun, kapitalist krize özel bir yanıttır. ABD’deki Trumpizm, İngiltere’deki BREXIT, neo-faşist ve otoriter partilerin ve hareketlerin Avrupa’da ve dünyada çapındaki artan etkisi, küresel kapitalizmin krizine aşırı-sağ yanıtları temsil etmektedir. 20. ve 21. yüzyılın faşist projeleri arasında benzerlikler olduğu kadar önemli farklılıklar da var. İlki, gerici siyasal iktidarın ulusal sermaye ile birleşmesini içeriyordu; ulusötesi sermayenin gerici ve baskıcı siyasal iktidarla birleşmesini içeren ikincisi ulusötesi sermayenin diktatörlüğünün bir ifadesidir. Küresel polis devletine ve 21. yüzyıl faşizmine karşı verilen bir savaş, halk ve işçi sınıfı güçlerinin önderliğindeki geniş anti-faşist ittifakları içermelidir.
Anahtar Kelimeler: Küresel kapitalizm, 21. yüzyıl faşizmi, Polis devleti, Gramsci, Ulusötesi kapitalist sınıf.
Demokrasinin Krizi mi Yoksa Kapitalizmin Krizi mi? Wolfgang Streeck-Jürgen Habermas Tartışması
Kapitalizmin 1970’lerde başlayarak günümüze değin sürmekte olan krizi siyasal alanda da önemli sonuçlar doğurmuştur. Krizi aşmak için uygulanan neoliberal politikaların geniş toplumsal kesimler açısından sonuçları, artan yoksulluk, işsizlik ve yaşam standartlarında gerilemenin yanı sıra siyasal kararları etkileme kapasitelerinin de giderek azalması olmuştur. Bu çerçevede kapitalizmin krizinin ve bu krizin çözümü için uygulamaya geçirilen neoliberal politikaların siyasal alandaki etkisi, hali hazırda sınırlı bir demokrasi biçimi olan liberal demokrasinin de bir kriz içine girmesidir. Demokrasinin krizi beraberinde bu krizi açıklamaya yönelik birçok tahlili ve tartışmaları da getirmiştir. Bu tartışmalardan biri Avrupa özelinde demokrasinin içinde bulunduğu krizi siyasal iktisat perspektifinden ele alarak, kapitalizm krizi üzerinden açıklayan Wolfgang Streeck ile krizi bir meşruiyet krizi olarak gören Jürgen Habermas arasındaki tartışmadır. Bu çalışmada söz konusu tartışma üzerinden demokrasinin krizine ilişkin iki farklı perspektif ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Habermas, Streeck, Kriz, Avrupa Birliği, Kapitalizm, Demokrasi.
Küresel Kapitalizmin Krizi, Sınıflar ve “Yeni” Toplumsal Hareketler
Bu çalışma; neoliberal küreselleşmenin yaygın bir şekilde sorgulanmaya başlandığı bir ortamda, Yeni Toplumsal Hareketler Okulu’nun (YTHO) temel ön kabullerinin geçerliliğini hangi ölçüde sürdürdüğü sorusuna yoğunlaşmaktadır. Özgün haliyle, YTHO; toplumsal çatışmaların merkezinin sınıflar arasındaki çıkar çatışmalarından yaşam biçimleri, kültürel özerklik ve kimlik siyasetleri tarafından şekillenen mücadelelere doğru kaydığında hemfikirdir. Böyle bir ortamda, ekonomik talepler ve kapitalizm karşıtlığı toplumda belirleyiciliğini yitirmiştir. Toplumsal çatışmaların niteliğindeki dönüşümler; daha çok sanayi ötesi küreselleşmenin iletişim teknolojisini ilerletici, ulus-devleti zayıflatıcı ve böylelikle kültürel özerkliği teşvik edici etkisine bağlanmaktadır. Kapitalizmin 2007-2008 krizinden itibaren güçlü bir küresel protesto dalgası patlak vermiştir. Dolayısıyla, mevcut küresel ortam, hem toplumsal hareketler kuramını geliştirmek hem de YTHO’nun temel savlarını yeni bir zeminde test etmek için önemli bir fırsat sunmaktadır. Süreç analizi üzerine kurulu mevcut çalışma, küresel kapitalizmin krizini takip eden dönemde yaşanan “yeni” protesto dalgalarının toplumsal sınıfların güncelliğini artırdığını ortaya koymaktadır. Mercek altına alınan makro süreçler dâhilinde kırılma noktası teşkil eden ekonomik kriz ve Amerika’daki “işgal et” hareketi, Arap Baharı, İspanya ve Yunanistan’daki halk isyanları ile Fransız Sarı Yelekliler ayaklanması gibi olaylar ve bu olaylarda işçi sınıfı örgütleri ile temel sınıfsal taleplerin yeri; mevcut analizin odak noktasını teşkil etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Arap Baharı, İspanya, işçi sınıfı, işgal hareketleri, Sarı Yelekliler, yeni toplumsal hareketler, Yunanistan.
Küresel Değer Zincirleri ya da Küresel Yoksulluk Zincirleri? Yeni Bir Araştırma Gündemi
Küresel Değer Zinciri (KDZ) analizi, ana akım kalkınma söylemlerinin ve politikalarının önemli bir öğesidir. Tedarikçi firmalar, ulus ötesi lider firmalar ile “birleşmek” üzere, devlet desteği ile teşvik edilmektedir. Bu tür düzenlemeler, iddiaya göre, yoksulluğu azaltacak
ve anlamlı bir sosyo-ekonomik kalkınmaya katkı sağlayacaktır. Küresel politik-iktisadi ilişkilerin bu tasviri, gerçekliğin “problem çözücü” bir izahını temsil etmektedir. Bu makale, küresel yoksulluğun, eşitsizliğin ve farklı ulusal kalkınma biçimlerinin yeniden üretimini daha iyi incelemek ve açıklamak için KDZ yaklaşımını yeniden biçimlendiren, “eleştirel teori”ye dayalı alternatif bir analitik yaklaşım öne sürmektedir. Makale, KDZ’yi, Küresel Yoksulluk Zinciri (KYZ) analizi olarak yeniden isimlendirmeyi önermektedir. KYZ’ler, tekstil, gıda ve yüksek teknoloji sektörlerinde incelenmektedir. Makale, bu zincirlerin içerisindeki işçilere nasıl, sistematik olarak, geçimlik ücretlerin altında ödeme yapıldığını, ulus ötesi şirketlerin küresel tekel gücünü bu zincirler içerisinde yaratılan değerden aslan payını almak üzere nasıl kullandığını ve bu ilişkilerin yoksullaştırıcı büyüme sürecini nasıl yarattığını detaylandırmaktadır. KYZ analizinin nasıl genişletileceğini ele alarak makale sonuçlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Küresel Değer Zincirleri, Küresel Yoksulluk Zincirleri, Yoksullaştıran Büyüme, Zincir Yönetişimi, Emek, Kalkınma.
21. Yüzyılda Kapitalist Tarım-Gıda Sistemi ve Tarım/Köylü Sorunu Tartışmaları
Bu çalışma, 2000’lerle birlikte yeniden canlanan tarım/köylü sorunu tartışmalarının kuramsal bir değerlendirmesini yapmayı hedeflemektedir. Son 30 yıllık dönemde, tarım-gıda ilişkilerinin geneline ve tarım/köylü sorununa yönelik artan ilginin zemininde, neoliberal küreselleşme süreçleri ile sosyal kuramın seyrine damgasını vuran post- dönüş yer almıştır. Bu makale, tarım-gıda bilgisi alanında, bu bağlamda gerçekleşen çeşitlenme ve kuramsal farklılaşma süreçlerinin eleştirel tarım-gıda çalışmalarının ortaya çıkışı olarak görülebileceğini öne sürmektedir. Bu temelde, çalışmanın temel iddiası şudur: eleştirel tarım-gıda çalışmalarının yükselişi, yalnızca ana-akım liberal yaklaşımlar bakımından değil, 1960’lardan 1980’lerin sonlarına kadar ilgili literatüre kuramsal yönelimini veren siyasal iktisadî çözümlemeler bakımından da bir kırılma anı olarak işaretlenmelidir. Kuramsal dayanaklarını esas olarak kalkınma kavramının radikal eleştirilerinden alan ve kendisini daha ziyade güncel tarım/köylü sorunu tartışmalarında gözlenen post-kalkınmacı dönüşte gösteren bu kırılma, tarım/köylü sorunu literatürü bakımından post kalkınmacı yaklaşımlar ile siyasal iktisadî çözümlemeler arasında giderek derinleşen bir kutuplaşma ve yarılma anlamına gelmiştir. Bu kutuplaşmayı, tarihsel ve entelektüel bağlam, kuramsal varsayımlar, metodolojik stratejiler, sorunsallar ve politik önermeler düzeylerinde inceleyen bu makale, 21. yüzyılda tarım/köylü sorunu tartışmalarının kuramsal ve politik sonuçlarının izini sürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kapitalist Tarım-Gıda Sistemi, Eleştirel Tarım-Gıda Çalışmaları, Tarım/Köylü Sorunu, Post-Kalkınmacılık, Tarım Siyasal İktisadı.
Eski Tartışma Yeni Söylem: Sanayi 4.0 Bağlamında Teknolojik Gelişim ve Kapitalizm
Sanayi 4.0, üretim süreçlerindeki yeni tekno-kapitalist aşamayı tanımlayan bir kavram olarak sekiz yıldır tartışılıyor. Sayısal ve robotik teknolojilerin son yirmi yıldaki hızlı değişiminin sağlamış olduğu koşullar altında, üretimin ağ yapılanmaları üzerinden tümleşik ve
eşgüdümlü bir şekilde sürdürüleceği, kitlesel standart üretimden kitlesel müşteriye özel üretime geçileceği, Sanayi 4.0’ın kavramsal içeriğine yönelik raporlarda vurgulanıyor. Sanayi 4.0’a yönelik iş çevrelerinin özel ilgisi dikkat çekiyor. Bu çevreler kavrama gereğinden fazla bir anlam yüklüyor. Sanayi 4.0 kapsamında yaşama geçirilecek uygulamaların, üretim süreçlerini ve çalışma yaşamını köklü bir biçimde değiştireceği de yine aynı çevrelerce savunuluyor. Bu değişimin hem üretim süreçleri hem de çalışma ilişkileri bakımından bir
“devrim” niteliği taşıdığı da bu çevreler tarafından öne sürülüyor. Bu nedenle kavrama ilişkin yazının bir bölümünde “Dördüncü Sanayi Devrimi” veya “Sanayi 4.0 Devrimi” gibi alternatif adlandırmalar da kullanılıyor. İşveren çevrelerinin dışında, sendikalar, uluslararası federatif ve konfederatif yapılar da, Sanayi 4.0 tartışması ekseninde ortaya çıkacak uygulamaların, işçiler üzerinde ne gibi sonuçlar doğurabileceğine yönelik araştırmalar sürdürüyor. Sanayi 4.0’ın uygulamadaki sonuçlarının gözlenmesi için erken olsa bile, kapitalizmin teknolojiyle olan tarihsel beraberliği, önümüzdeki dönemde işçilerin büyük bir bölümü açısından yeni bir güvencesizleşme ve işsizleşme dalgasının ortaya çıkabileceği savını öne sürmeyi olanaklı kılıyor. Tüm bu nedenlerle Sanayi 4.0, değerlendirilmeyi hak ediyor. Bu yazı, Sanayi 4.0 tartışmasına eleştirel bir çözümleme getirmeyi hedefliyor. Yazı aynı zamanda, Sanayi 4.0 tartışmasının siyasal iktisadi çerçevesini, tekno-kapitalizm kavramıyla ilişki bir şekilde ele alırken, bu tartışma ekseninde yaşama geçirilecek uygulamaların, işçi sınıfı açısından
ne gibi sonuçlar doğurabileceği ve işçi sınıfının – mevcut düşün ortamının sınırlayıcı yapısına
Antroposen Çağında Marx ve Eko-Marksizm(ler): Toplum-Doğa İlişkisinin Diyalektiği
Geçtiğimiz yıllarda, toplum-doğa ilişkisi açısından yeni yaklaşım ve kavramsallaştırmalara tanık olduk. “Antroposen” kavramı ve tanımı, biyosferin insan faaliyetleri ile değiştirildiği anlamına gelen yeni bir jeolojik dönemi işaret etmesi bakımından özel bir öneme sahiptir. Bu gelişmeye paralel olarak, son yıllarda toplum-doğa ilişkisinin diyalektiğini ele alan çok sayıda Marksist çalışma, bu alanda radikal bir bakış açısının temellerini atmıştır. Bu çalışma, Marksist kuram içerisinde ekoloji söyleminin gelişimine, hangi sorunsallar etrafında şekillendiğine odaklanmakta ve bir kavram ve yeni bir çağ olarak Antroposeni anlamak için Marksist düşüncenin önemine dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın temel tezi Anroposenin ancak toplum ve doğa arasındaki diyalektik ilişkiyle bir arada düşünüldüğü zaman anlamlı bir kavram olacağıdır. Bu kapsamda, bu çalışmanın odak noktasını toplum-doğa ilişkisinin diyalektik maddeci kavranışı üzerine tartışmalar oluşturmaktadır. Bu tartışmaların kapsamını ise metabolik yarık, insan-doğa ikiliği (ikicilik), bütünsellik ve ilişkisellik konularındaki anlaşmazlıklar oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Eko-Marksizm, Antroposen, Kapitalosen, Tarihsel Maddecilik ve Toplumsal Doğa.