Tarım ve Köylülük “Sorun”larına Dair Bir Tartışma Çerçevesi
Kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışından bu yana gelişiminin tüm aşamalarında, tarım ve köylülük farklı düşünce ekolleri tarafından kendi düşünsel pozisyonlarına göre sorunsallaştırılmış ve tartışılagelmiştir. Bu tartışmaların tamamı, tartışmayı yürüten ekollerin temsil ettiği sınıfsal çıkarların izlerini taşır. Öte yandan tarım ve köylülük “sorun”larının farklı coğrafyalarda sergilediği gelişme süreçleri arasındaki büyük nitel farklılıklar, her birini kendi içerisinden ele alarak ortak bir çerçeveye varmayı kuramsal olarak imkânsız kılmasa da, tarih dışı bir çabaya dönüştürmektedir. Ne var ki, bilhassa son yirmi yıl zarfında, gıda başlığının da eklenmesiyle beraber tartışma yeniden alevlenmiş ve daha da karmaşıklaşmıştır. Bu çalışmanın odağında, Türkiye’de de hararetle yürütülmekte olan bu tartışmanın, sadeleştirilmesi gereken kuramsal zemini bulunmaktadır. Bu doğrultuda, tarihsel materyalist düşüncenin tarım ve köylülüğün sorunsallaştırılmasına yönelik yaklaşımı güncel bağlamda yeniden üretilecek ve bir tartışma çerçevesi sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Tarım, tarımsal değişim, köylülük, küçük meta üretimi.
Doğadan Tüketiciye Tarımda Kapitalist Tahakkümün Kimi Görünümleri, Yabancılaşma ve Alternatifler Üzerine
Marx’ın yabancılaşma kuramı, doğaya, üretici etkinliğe ürüne, diğer insanlara ve türüne yabancılaşması olmak üzere beş başlık altında incelenebilir. Doğaya yabancılaşma Marksist yazında insan doğa arasındaki kopuşu ifade eden metabolik yarılma ile açıklanmaktadır. Tarımda üretici etkinliğe yabancılaşma ise tohumla başlamaktadır. Tarımsal üretim sürecinin belki de en kritik noktası olarak kabul edilebilecek tohum artık tam anlamıyla kapalı bir kutudur. Metalaşma, mülk edinilme ve doğası değiştirilme gibi etkenler, geçmişte toplumlar ve topluluklar için özne konumunda olan tohumu genetik materyal konumuna indirgemiştir. Tohumdaki genetik kodlar süreç sonunda elde
edilecek ürünün tohumlarının yeniden kullanılmasını engellediği gibi, üretimde kullanılacak ilacı, gübreyi ve teknolojiyi de belirlemesi bakımından yeni bağımlılıklara kapı aralamaktadır. Söz konusu bağımlılıklar yeni egemenlik ilişkilerinin kurulmasını da beraberinde getirmektedir. Bu noktadan sonra çiftçinin üretici etkinliği ve ürünü, daha çok girdi satmak isteyen dev tekellerin ve bu tekellerin uzmanlarının kontrolüne geçmektedir. Çiftçilerin ürünüyle yabancılaşmasının yanında, günümüzde tüketicilerin ürünle yabancılaşması ve tüketici-üretici arasındaki karşılıklı yabancılaşmada üzerinde durulması gereken konulardır. Çalışmada tüm bu konular incelenmeye çalışılmış ve tarımdaki sermaye egemenliğine karşı geliştirilmeye çalışılan pratikler üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Yabancılaşma, tarım, kapitalizm, tohum, gıda egemenliği.
Türkiye Tarımında Neoliberal Dönüşüm ve Metalaşma
Tarımda son yıllara ilişkin en çarpıcı süreç tarımsal üreticilerin meta ve piyasa ilişkilerine görülmemiş derecede bağımlı hale gelmesidir. Metalaşmanın ve piyasa egemenliğinin artmasına rağmen tarımdaki küçük meta üretiminin bütünüyle çözülmemiş olması, küçük meta üreticiliğinin varlığını hangi koşullarda devam ettirebildiğinin araştırılmasını gerektirir. Bu çalışmada tarımsal ekonomi politik ve metalaşma tartışmalarının sunduğu olanaklardan faydalanarak Türkiye tarımındaki neoliberal yeniden yapılanma ve metalaşma süreci incelenmektedir. Türkiye’de bu süreç, mevcut destekleyici kural ve kurumların ortadan kaldırılması ve yeni kurumsal ve yasal düzenlemelerin getirilmesinden oluşan iki aşamadan oluşmaktadır. Bu bağlamda finansallaşma, borçluluk ve güvencesizlik küçük meta üreticileri üzerinde daha belirleyici hale gelmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Dönüşüm, Tarımsal Ekonomi Politik, Metal.
Kırsal Dönüşüm ve Metalaşan Yaşamlar: Soma Havzası’nda İşçileşme Süreçleri ve Sınıf İlişkileri
Neoliberalizm bağlamında, sermayenin en önemli stratejilerinden birisi, ortak varlıkları sermaye birikimi için kullanmak olmuş, bunun tarımdaki etkisi küçük üreticilerin piyasaların işleyişine tabiiyeti olmuştur. Piyasa koşullarının belirsizlikleri ve küçük üreticinin rekabet edebilirliğinin sınırlılığı gibi sebeplerle, bu süreç çoğunlukla, küçük köylünün tarımda veya tarım dışında işçileşmesiyle sonuçlanmaktadır. Soma Havzası’nda da, 2000’li yıllarda tecrübe edilen işçileşme dalgasının belirleyicisi, başta tütün üreticiliği olmak üzere tarımın neoliberal dönüşümü ile kömür üretiminin özel şirketlere devrinin eşzamanlılığı olmuştur. Bu yazı, Marksist ilkel birikim (ve sürekliliği), topraktan kopma ve işçileşme tartışmalarını Soma’daki madenci ailelerinin hikâyelerine atıfla yeniden düşünmekte ve bunun yerel sınıfsal ilişkiler üzerindeki etkilerini tartışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İlkel birikim, işçileşme, topraktan kopma, Soma.
Köylülüğün İtibar Kaybı: Bakırçay Havzası Dağ Köylerinden Kadınların Anlatıları ve Kırsal Dönüşüm
Neoliberal kapitalist politikaların kırsal alanda yaşayan küçük üreticiler üzerinde etkileri yıkıcı olmaktadır. En geniş anlamıyla mülksüzleşme, bahsi geçen hanelerin üretim ve yeniden üretim kapasitelerini zayıflatmaktadır. Fakat bu makale, köylülüğün sadece ekonomik bir kriz içerisinde olmadığını, aynı zamanda bir toplumsal kategori olarak da kendini yeniden üretmekte zorluk çektiğini tartışmaktadır. Toplumsal bir kategori olarak kendini yeniden üretememe, ‘köylülüğün itibar kaybında’ somutlaşmaktadır.
Bu çalışma, ‘itibar kaybının’ izini halen Bakırçay Havzası’nın, (Ege Bölgesi, Türkiye) neredeyse boşalmış dağ köylerinde yaşayan kadınların anlatıları üzerinden sürmeye çalışıyor. Bu anlatılar aynı zamanda, bir zamanlar hayvancılık, tütün ve zeytin üretimi ile geçinen köylerin sönümlenme hikâyelerinin de temelini oluşturuyor. Bahsi geçen köylerdeki kadınlar, köyün yakın geçmişine odaklanırken, köy nüfusunun yaşlanmasının ve çocuksuzlaşmasının altını çiziyorlar. Kadınlar genç hemcinslerinin birer birer köyden ayrılmalarına tanıklık ederken, artık kadınların ‘köye evlenmek’ istemediklerini, toplumsal cinsiyet temelli iş bölümü ve eşitsiz iş yükü ile özdeşleşmiş tarım işlerinden uzak durmak istediklerini vurguluyorlar. Temel hizmetlerin ve sosyo-kültürel hayatın yokluğu ise gitmek için diğer sebepler arasında gösteriliyor. Bu şartlar altında dağ köyleri, şehirde hayatta kalma olanaklarından yoksun, köyü terk edemeyen kırılgan bir nüfusu barındırıyor gözüküyor. Bu noktada kadınların tercihleri, bir başka deyişle, hangi koşullar altında, neyi, neden seçtikleri, bize bugünün kırsalını anlamak istiyorsak, kadın deneyimini de anlamamız gerektiğini anlatıyor. Kırsal dönüşümün bir tezahürü olarak ortaya çıkan köylülüğün itibar kaybının kadın bakış açısından yapılan bu analizi, bahsi geçen bu sürecin toplumsal cinsiyet dinamikleri ile şekillendiğini gösteriyor.
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, kırsal dönüşüm, yaşlanma, toplumsal cinsiyete dayalı işbölümü, dağ köyleri, gö
Tarımsal İşletmelerin İstihdam Stratejileri: Adapazarı Örneği
Bu makale, Adapazarı örneğinde, tarım sektöründeki işverenlerin istihdam stratejilerini; işçi/aracı sosyal ağlarına erişim, ürün tercihi, işletme büyüklükleri ve işin niteliği ile aracı kullanma pratiği arasındaki dinamik ilişkiye odaklanarak çözümlemektedir. Aracılar, işgücü piyasasında aktif olarak işçi istihdamına aracılık eden kişilerdir. Bu istihdam biçimi işçi haklarının yasal güvence altına alınmadığı ve düzensiz/kısa süreli işgücü ihtiyacı görülen tarım gibi sektörlerde yaygındır. Aracılık, mevcut literatürde genel olarak işçi odaklı—işçilerin tercihleri, sosyal ağları, hemşehrilik, akrabalık ilişkileri, geleneksel davranış kodları ve benzeri—analizlere tabi tutulmaktadır. İşçiler, tarım emek pazarının güvensizliği düşünüldüğünde, aracılarla çalışmayı, ücretlerinin ödenmesini garantilemek, göçün getirdiği belirsizlikleri aşmak, yeni işler bulmak, kolluk kuvvetleriyle ve işverenle temaslarını sorunsuzlaştırmak gibi pek çok nedenle tercih edebilmektedir. Ancak bu makale işveren tercihlerine odaklanmakta; aracı kullanımına işletmelerin kâr artırma stratejilerinden biri olarak yaklaşmaktadır. Nitekim, Türkiye tarım emek piyasasında yaygın olan aracılık sisteminin önemli işlevlerinden biri, pek çok işverenin kısa süreli olarak hazır ve verimli işgücü ekiplerine erişimini sağlamasıdır. Başka bir deyişle, işverenler açısından aracı kullanımının avantajlarından biri, özellikle kısa süreli tarım işlerinde gerekli ve önemli olan “vasfın kolektif boyutu” sebebiyle, hazır ve uyumlu çalışma ekiplerini istihdam etmenin işgücü maliyetini düşürmesidir. Adapazarı ve çevresinde gerçekleştirilen saha araştırması, işgücüne erişim sorununun, tarla sahiplerinin ürün tercihleri, aracı kullanma pratikleri ve tüccarlarla yaptıkları anlaşmaların niteliğini etkileyen temel bir dinamik olduğunu göstermektedir. Çapa ve hasat gibi kısa süreli tarla işlerinde işletmeler, genellikle aracılar vasıtasıyla, uyumlu ve deneyimli işçi ekiplerini istihdam ederek işgücü maliyetini düşük tutar. Bu
Orhan Kemal ve Yaşar Kemal Romanlarında Tarımda Dönüşüm ve Mevsimlik İşçiler
Türkiye’de tarımda işçileşme, imparatorluğun son yıllarından bu yana devam eden bir süreçtir. Özellikle son yıllarda mevsimlik işçiler Türkiye’de çeşitli tarımsal alanlarda yaygın olarak görülen bir emek profili haline gelmiştir. Oysa Türkiye’de tarım sektörü çoğunlukla köylüler ve küçük üreticilere odaklanarak ele alınmış, tarımda ücretli çalışanlar uzun yıllar boyunca ihmal edilmiştir. Bu çalışmada tarımda kapitalistleşme ve makineleşme süreçlerinde önemli bir dönemeç sayılan 1950’lerde mevsimlik tarım işçileri; köylülükle olan ilişkileri, içinde bulundukları yaşam ve çalışma koşulları, sınıfsal davranış ve düşünüş biçimleri gibi çeşitli boyutlarıyla aydınlatılmaya çalışılmıştır. Eserlerini toplumsal gerçekçi tarzda yazan Orhan Kemal ve Yaşar Kemal’in Çukurova’nın toprak sahiplerini, köylülerini ve mevsimlik işçilerini konu alan edebi eserleri bize bu alanda geniş bir malzeme sağlamaktadır. Bu eserler sayesinde 1950’lerde tarımda yaşanan hızlı kapitalistleşme sürecini mevsimlik tarım işçileri özelinde ele almak mümkün hale gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tarımda dönüşüm, tarımsal sınıflar, mevsimlik işçiler.
Bir Bilim Alanı Olarak Psikoloji, Sosyal Yapıyı Anlamanın Neresinde? Davranış ve Yapı İlişkisi Üzerine Eleştirel Bir Deneme
Bir sosyal bilim alanı olarak psikoloji, bireyi anlamaya çalışırken, oldukça uzun süre onun duygu, biliş ve davranışlarının inşasında önemli rol oynayan sosyal yapıyı görmezden gelmiştir. Bir taraftan psikolojide mikro alanda birey ve makro alanda yapı arasındaki karşılıklı etkileşimden ortaya çıkan gruplar arası ilişkilerin doğasını ve ele alınışını ilgilendiren disiplinin kendine özgü önemli sorunları bulunmaktadır. Diğer taraftan, psikoloji alanından yükselen eleştiriler, yapı ve birey arasındaki ilişkileri anlamak için yeni bazı yöntemler geliştirmekte ve psikolojinin sorunsal analiz kapasitesinde bir artış gözlenmesine de olanak sağlamaktadır. Bu sebeple mevcut makalede; psikolojinin toplumsal yapıdan kendini uzaklaştırmasının tarihsel sürecini, sorun nesnelerini ve yöntemlerini eleştirel bir biçimde tartışarak, bu uzak duruşun sebep olduğu ve mikro alanda bireyin duygu, biliş ve davranışlarını belirleyen ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi günümüz sorunlarına yönelik neden çözüm üretemediğini ele almaktayız. Bu eleştirel değerlendirmenin, psikoloji alanındaki araştırmacılara, sosyal yapının dâhil edildiği mikro alanda üretilebilecek analizler ve önerebileceği çözümler için daha geniş bir anlama kapasitesi sunacağını iddia etmekteyiz. Bu sayede, psikoloji alanında sosyal yapı bağlamında üretilecek bilginin hem psikolojinin kendi yöntemsel paradigmasının gelişmesine katkı sağlayacağını, hem de kuramsal bir bakıştan yola çıkarak sistematik gözlemlerle toplumsal
sorunlara dair mikro alandada önemli çözümler üretebileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Sosyal yapı, eleştirel psikoloji, politik psikoloji, yöntemsel eleştiri, psikoloji tarihi.