Türkiye’de Sağ-Muhafazakarlığın İdeolojik Haritasında Üniversitenin Yeri ve Bir Karşıt Simge Olarak ODTÜ
Son dönemde Türkiye’de akademiye yönelik baskılar bir fikir ve kurum olarak üniversite üzerine yeniden düşünmeyi zorunlu kılmıştır. Bu yazının tartışmayı amaçladığı boyut ise, üniversitenin Türkiye’de sağ-muhafazakar zihin dünyasında -son dönemde özellikle siyasal iktidarın söylemlerine yansıyan ODTÜ karşıtlığı özelinde- nasıl temsil edildiğidir. Bu yapılırken ‘halkın değerlerine yabancılık’ nosyonuna sıkıştırılmaya çalışılan kültür çatışması boyutuna dikkat çekilmeye çalışılacaktır. Toplumun bilgiyle kurduğu ilişkinin cisimleştiği kurum olarak üniversitenin, siyasi iktidar ve toplumun çeşitli kesimleri açısından neyi temsil ettiği, kültürel olarak nasıl üretildiği bu tartışmanın başlıca odağını teşkil edecektir.
Anahtar Kelimeler: Muhafazakarlık, ideoloji, üniversite, ODTÜ.
Bir Modernlik Fantezisi Olarak Cumhuriyet Baloları
Bu incelemede erken Cumhuriyet döneminde Cumhuriyet bayramı balolarının nasıl bir modernlik gösterisi olarak kurgulandığı ve deneyimlendiğini tartışacağız. Cumhuriyet seçkinleri balolarda Batılılaşma ve modernleşme hedefleri doğrultusunda geldikleri noktayı hem yabancı ülke temsilcilerine hem de birbirlerine sergileme olanağı buluyorlardı. Bu bakımdan balolar, Türkiye’deki modernliğin hedeflerini, sınırlarını, içerdiklerini ve dışladıklarını göstermesi bakımından anlamlıdır. Çalışma boyunca, yaratılmış Batılılık/Doğululuk, modernlik/geleneksellik, medeniyet/hars, yabancı/milli gibi ikiliklerin Cumhuriyet seçkinleri tarafından bir performansa dönüştürüldüğünden hareketle, ilk olarak genç Cumhuriyet’in balolarda bazı ülke temsilcileriyle karşılaşmalarını ve bu karşılaşmalarda neler yaşandığını ele alacağız. İkinci olarak ise, aynı ikiliklerin sınırlarını belirleyenler olarak kadınların, balolardaki konumunu tartışacağız. Bu tartışmalarla, balo gibi bir sosyal-kültürel pratik dolayımıyla Türkiye modernleşmesinin sık başvurulan ve güncel politikada da etkisini gösteren mevcut ikiliklerin siyasal seçkinlere nasıl iktidar olanakları ve zemini yarattığını sorgulamayı hedefliyoruz.
Anahtar kelimeler: Cumhuriyet baloları, erken Cumhuriyet dönemi, dans, modernlik, Türkiye modernleşmesi, Garbiyatçılık, kadın, uluslararası politika.
Hafızaya Karşı Hafıza: 1990 Sonrası Türkiye Sinemasında Ses Kasetleri
Türkiye’de 1990’ların ortalarından itibaren, sinemada daha önce ele alınmayan konular ele alınmaya başlanmış; farklı kimlikler kendilerine ifade alanı bulmuş; görsel, işitsel, yazılı vb. gayri resmi kaynakların kullanılmasında artış gözlemlenmiştir. Gayri resmi kaynakları kullanarak Türkiye’deki gayri resmi yüzleşme sürecine katkı koyan filmlerin içinde Kürt sorununu ele alan filmler dikkat çekmiştir. Bu yazıya konu olan araştırma, bu yönetmenlerin Türkiye’de milliyetçilikle temasları, yaşadıkları/tanıklıkları ile film yapma nedenleri arasındaki ilişkiyi, bu toplumun üyesi olan kişiler olarak gayri resmi kaynakları kullanmalarının gayri resmi yüzleşme sürecine katkısını açığa çıkarmak üzere yapılmıştır. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak, benzeşik örnekleme yoluyla seçilen, gayri resmi kaynak olarak iletişim amaçlı kullanılan ses kasetlerinin yer aldığı filmlerin yönetmenleri Özkan Küçük (Nohutlu Pilav, 2005), Zeynel Doğan-Orhan Eskiköy (Babamın Sesi, 2012), Mizgin Müjde Arslan’a (Ben Uçtum Sen Kaldın, 2012), yapılandırılmış sorular sorulmuş, yazışma yoluyla soruların yanıtları toplanmıştır. Yönetmenlerin verdiği yanıtlardan yola çıkarak Türkiye’de resmi yüzleşme süreci başlamamış, geçmişle hesaplaşılmamış olmasına karşın; sinemanın gayri resmi yüzleşme sürecine katkı sağladığı, filmleriyle yönetmenlerin hatırlayarak ve seyircilere hatırlatarak unutturmaya karşı bir tür direniş alanı yarattığı ve gayri resmi kaynak olarak ses kasetlerini kullanarak karşı hafıza oluşturdukları sonucuna varılmıştır. Araştırma, iktidar hafızaya egemen olmak, geçmişle hesaplaşmaktan kaçmak istese de iktidarın kontrolü dışında kullanılan gayri resmi kaynaklarla karşı hafızanın kurulabilmesine, gayri resmi yüzleşme sürecinin başlamasına sinemanın nasıl katkısının olduğuna dikkat çekmiştir.
Anahtar Kelimeler: Karşı Hafıza, Gayri Resmi Yüzleşme, Ses Kaseti, Sinema, Türkiye
Sembollerde Cemaati Aramak ve Kimliği Yeniden Kurmak: Dersim’de Hafıza, Yerellik, ve Siyaset
Bu makalede Dersim toplumunu etkileyen kimliksel uyanış çerçevesinde ortaya konan sembolik siyasetler konu edilmektedir. Tarihsel bir yaklaşımla Dersim toplumunun geçirdiği dönüşümlerin ve politizasyon süreçlerinin sembol üretimini nasıl biçimlendirdiği incelenmektedir. Kolektif hafızadan ve yerellikten devşirilen kimlik sembolleri, dönemsel bağlama göre değişen anlamlar ve işlevler taşımaktadır. Dersim toplumu, bu semboller vasıtasıyla kaybettiğini düşündüğü değerleri ve cemaat olma hâlini yeniden tesis etmeye çalışmaktadır. Dersim üzerinde hak iddia eden çoklu kimlik projelerinin ve politik aktörlerin rekabeti, bu semboller alanına çatışmalı ve dinamik bir yapı katmaktadır. Diğer yandan son senelerde kültür endüstrisi, sosyal medya ve tüketim kanallarıyla yaygınlaşan kimlik sembolleri, Dersimliliğin sembolik dışavurumuna moment kazandırmıştır.
Mekân Her Şeyden Önce Yok Etmeye Yarar
Bu yazı, bütün hegemonya mücadelelerinin bir mekân üzerinde verildiğini, güce sahip olmak isteyen aktörlerin bir mekân için mücadele ettiğini ve mekânı elinde tutan aktörlerin toplumu bir mekân üzerinden disipline ettiğini ifade eder. Buna göre muktedir, varlığını devam ettirebilmek için hâkim olduğu coğrafyanın ve mekânın bilgisini kullanarak birtakım toplumsal disiplin yöntemleri geliştirir. Bu yazı, Michel Foucault’nun bireylerin ve toplumların disipline edilmesi üzerine yaptığı araştırmaların da yardımıyla, toplumun mekân üzerinden disipline edilme şekillerini altı başlık altında değerlendirir: mekândan kovmak, mekânı kapatmak, mekânı gözetlemek, mekânı işgal etmek, mekânı farklı şekillerde temsil etmek/betimlemek ve mekânkırım. Yazı, sözü edilen bu mekânsal disiplin yöntemlerini incelemeyi ve bu yöntemleri Türkiye’deki güncel kent kuşatmaları üzerinden tartışmaya açmayı hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: toplumsal disiplin, mekânsal disiplin, coğrafi bilgi, mekân bilgisi, hegemonya, kentkırım, mekânkırım, kentsel suç, forensic mimarlık, sosyal aktörlük
Simgesel Siyasette Aktörler, Süreçler ve Muhalefet Olasılıkları: Ankara Büyükşehir Belediyesi Amblem Rekabeti Örneği
1970’lerin ikinci yarısında Ankara Sıhhiye Meydanı’na yerleştirilen Hitit Güneşi anıtı, geride yalnızca Anadolu’nun Türkler öncesi tarihine atıfta bulunan bir anıt bırakmakla kalmayıp, uzunca bir süre kullanılacak olan bir kent ambleminin de doğuş gerekçesi olmuştu. 1995 yılında göreve gelen Melih Gökçek döneminde bu amblemin değiştirilerek yerine Ankara’yı daha iyi temsil ettiği gerekçesiyle Kocatepe Camii minareleri arasında yer alan Atakule figürünü içeren bir amblemin seçilmesi, etkisi günümüze kadar yansıyan bir amblem rekabetini beraberinde getirdi. Bu makalede, konuya ilişkin hukuk ve haber metinleri üzerinden Ankara’da yerel siyasetin gelişme seyri ve başkent belediyesinin İslamcı muhafazakarlaşma süreci tartışılmıştır. Tarih algısının popülerleştirilme izlekleri ve simgelerin siyasal alanın gereksinimleri için kullanımı üzerinde durulurken, simgelerin yerel siyasal kampanya yönetimi içindeki yeri incelenmiştir. Bunların yanında, yerel siyasette simgelerin oluşturduğu alternatif iletişim mecraları, muhalif simgesel siyasal aktörün oluşum süreci ve muhalif simgesel siyasal kurumsallaşma olanakları araştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Simgesel siyaset, simgesel aktör ve kurumsallaşma, simgesel rekabet ve muhalefet.
Gündelik Hayat, Karnaval ve Direniş: Gezi’de Mizah
Gezi direnişi oldukça yaratıcı bir mizah gösterisine sahne oldu. Direniş günlerinde ortaya çıkan ve herkesçe çok konuşulan afişler, pankartlar, sloganlar, duvar yazıları, tweet’ler, uyarlanan şarkılar vs. bunun somut kanıtlarından bazıları. Yıllarca apolitik olmakla “suçlanan” ya da en azından böyle tarif edilen bir nesil Gezi direnişi boyunca aksi bir deneyime işaret ederken mizahın da politik bir strateji olarak kullanılabileceğini ve dolayısıyla simgesel siyasetin önemini göstermiş oldu. Bu çerçevede, bu yazıda tam da bu anlamıyla mizahın, özel olarak ise farklı mecralarda yeniden üretilen duvar yazılarının Gezi direnişi boyunca ezilenlerin muktedirler karşısında kullandıkları bir taktik olarak nasıl işlevselleştirildiği değerlendirilmektedir. Gülmeyi/kahkahayı anlamak için bir kuramsal çerçeve çizilerek, Gezi direnişi boyunca AKP, polis ve ideoloji ana temaları etrafında ortaya çıkan duvar yazıları bu bağlamda incelenecek, sonrasında ise bu mizahın sınıfsal karakteri tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Gezi Parkı, duvar yazıları, şiddetsiz direniş, mizah, gülme/kahkaha.
Türkiye’de Sembolik Siyaset ve Protesto Kültürü: Gezi’den Sonra Yeni Bir Performativite mi?
Bu makalede, Gezi Parkı olayları sırasında ve sonrasında Türkiye’deki performatif protesto eylemleri ve bu bağlamda performans sanatçılarının rolü üzerinde duracağım. Butler’ın “performativite” kavramı aracılığıyla, Gezi’nin “performatif” protesto eylemlerinden bazılarının, yeni tiyatro oyunlarında da devamını gördüğümüz daha geniş çaplı bir kültürel dönüşüme nasıl tanıklık ettiğini açıklayacağım. Performans sanatçılarının bir dizi performatif eylem yoluyla Gezi’nin “taktiksel repertuarları”nın yanı sıra (Tilly, 1978), bir “duygu yapısı” (Williams, 1977) olarak Türkiye’deki protesto kültürünün ayrılmaz parçası haline gelmiş olan ‘yeni’ bir performativite anlayışı aracılığıyla da Gezi’nin simgesel siyasetine (Sears, 1993) katkılarının yadsınamaz olduğu kanısındayım. Özellikle önemli bir performatif taktiği Peggy Phelan’ın “etkin gözden kayboluş” kavramına başvurarak açıklayacağım. Duran Adama tekrar dönerek ve bu eylemi Judith Butler’ın (2011) yorumladığı biçimiyle Hannah Arendt’in “görünüş alanı” kavramına bağlayarak da, fark edilmemiş kalmak ile tanınmamış kimliklere alan açma talep etmek arasında, şimdiye kadar dile getirilmemiş ancak önemli bir ilişkiyi çözümlemeyi amaçlıyorum. Bunu yaparak, performatif protesto hareketlerini Türkiye’deki maddi muhalif kültürün ayrılmaz bir parçası olarak ele almanın yanı sıra, performatif protesto eylemlerini simgesel olarak okurken bunların kendine has toplumsal ve siyasi yönlerini göz ardı eden son dönem Tiyatro ve Performans Çalışmalarının da bir eleştirisini yapmayı amaçlıyorum.
Anahtar Kelimeler: Performatif protesto eylemleri, Gezi sonrası tiyatro, protesto kültürü, taktiksel repertuar, kimlik siyaseti, feminist eleştiri.
Tabiyet ve Simgesel Şiddet Kavramları Üzerinden Foucault ve Bourdieu’yü Birlikte Okumak
Bu çalışmada, Foucault’daki “tabiyet” ile Bourdieu’deki “simgesel şiddet” mefhumları arasındaki kavramsal sürekliliğin mevcudiyetine yoğunlaşarak her iki düşünürün eserleri ve yaklaşımları arasındaki yakınlıkların bir veçhesini ortaya çıkarmaya çabalayacağız. Bourdieu’nün “simgesel şiddet” mefhumunu tesis ederken Foucault düşüncesinin arka planda bir yerde saklı olduğunu ve “simgesel şiddet” mefhumunun etkin bir biçimde Foucault’nun “tabiyet” olarak adlandırdığı süreci kavramın felsefi rezonansının mevcut dar kalıplarının dışına çıkararak sosyolojik bir evrene yerleştirdiğini, dahası takviye ettiğini öne süreceğiz.
Anahtar kelimeler: tabiyet, simgesel şiddet, uysal beden, yanlış-tanıma, Michel Foucault, Pierre Bourdieu