Yüzüncü Yıl Arifesinde Ermeni Soykırımı’nın Tarihyazımı: Süreklilikten Olumsallığa
Ermeni soykırıma dair tarihyazımında ortada duran sorunlardan biri tarihçilerin soykırım süreci, soykırımın nedenleri ve sorumluların amaçları konusunda uzlaşmaya varamamış olmalarıdır. Bunun nedeni soykırım çalışmaları alanının doğası gereği tartışmalı olmasıdır. Batılı akademisyenlerin çoğu ve Türk akademisyenlerin bazıları Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilerin başına gelenlerin soykırım olduğu konusunda hemfikir olsalar da nedenler, güdüler, önceden tasarlama (taammüt) olup olmadığı ve sürecin kendisi konusunda görüş ayrılığı içindedirler. Son yirmi yılda Ermeni Soykırımı’nın tarihyazımı yeni metodolojilerin, yaklaşımların ve basit ve özcü argüman ve temsillerin ötesine geçen daha karmaşık analizlerin gündeme getirilmesi yoluyla gelişti. Bu yaklaşımlar, din veyahut milliyetçiliğin Ermeni Soykırımı’na yol açan temel etmenler olduğunu ileri sürmekten soykırımın I. Dünya Savaşı esnasında hükumetin Ermenilere yönelik politikasının hızla radikalleşmesine dayanan olumsal bir olay olduğu tezine kadar uzanmaktadır. Bu makale, Ermeni Soykırımı’na dair tarihyazımının gelişimini tartışıyor; bunu yaparken yazındaki bazı ana eğilimlere odaklanıyor ve bu eğilimlerin soykırımın farklı boyutlarının anlaşılmasına yaptığı katkıyı değerlendiriyor. Makale aynı zamanda tarihyazımında henüz emekleme çağında olan bazı alanların güçlendirilmesi için öneriler getiriyor.
Osmanlı Taşrasındaki Ermeniler Üzerine Olan Tarihyazımında Sınıf Analizinin Eksikliği
Taşrada yaşayan Osmanlı Ermeni topluluklarının on dokuzuncu yüzyıldaki tarihlerini inceleyen çalışmalar bu toplulukları yekvücut bir yapı olarak incelemişlerdir. Ermeni milletinin çok katmanlı ve girift sınıfsal yapısını gözden kaçıran bu araştırmalar, Osmanlı taşrasındaki Ermenilerin tarihini genellikle Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Soykırım ile sonuçlanan bir etnik çatışma tarihine indirgemişlerdir. Bu makalede gösterileceği üzere taşradaki Osmanlı Ermenileri, Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunan diğer toplumlar gibi topraksız ve topraklı köylüler, marabalar, orta-köylüler ve kasaba ve küçük şehirlerde yaşayan zanaatkar ve tüccarlar gibi farklı sosyo-ekonomik gruplardan oluşuyorlardı. Bu makale, Ermeni milletinin kendi içindeki bu sınıfsal farkları ve diğer topluluklarla olan ilişkilerini dönemin ekonomi-politiğini merkeze alarak incelemektedir. Makalede Ermenice birincil ve ikincil kaynakların yanısıra Osmanlı arşivinden belgeler de kullanılmıştır. Makalenin temel amaçları, taşradaki Osmanlı Ermenileri arasındaki sınıfsal farklılıkları ortaya koymak, konu üzerine olan tarihyazıcılığındaki sorunlu bazı yaklaşımlara dikkat çekmek ve gelecekteki araştırmalar için öneriler sunmaktır.
İlk Birikim Sorunsalı Bağlamında ve Türk Ulus Devletinin Kurulma Sürecinde Gayrimüslim Azınlıklar
Osmanlı İmparatorluğu’nda gayrimüslim vatandaşlar ile siyasal iktidar arasındaki ilişki, Balkan Savaşları ve akabinde I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle radikal biçimde dönüşmüştür. Savaş ekonomisi koşulları, devletin kurtarılması misyonuyla birleştiğinde, İttihat ve Terakki iktidarı tek çareyi, hızla kapitalistleşme sürecinde bulmuştur. Bu sürecin hızlandırılması için, savaş bir fırsata çevrilerek, kapitülasyonlar kaldırılmış, yabancı şirketlerin imtiyazlarına son verilmiş, gümrük vergileri yeniden düzenlenmiş, milli bankaların ve anonim şirketlerin kurulması teşvik edilmiş, Müslüman-Türk tüccarı, esnafı ve köylüsü elden geldiğince korunarak ulusal bir sermaye birikimi gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Fakat devletin geleneksel ekonomik temellerinin büyük oranda kapitalist emperyalizmle entegrasyon neticesinde yıkılması ve tahrip olması nedeniyle devletin iktisadi ve mali gücünün yetersizliği, bu birikimin gerçekleşmesini de büyük ölçüde güçleştirmiştir. Millî burjuvazinin yaratılma sürecinde, Osmanlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde devlet bizzat etkin bir görev üstlenmiş, Müslüman-Türk girişimcinin elinde gerekli sermaye birikiminin sağlanması için bütün imkanlar olanaklar ölçüsünde seferber edilmiştir. Bu amaçla birçok siyasi, iktisadi ve sosyo-kültürel politikalar hayata geçirilmiştir. Bu bağlamda Millî bir burjuvazi yaratarak hızlı bir sermaye birikiminin gerçekleştirmesi sürecinin önemli kaldıraçlarından biri olarak mülksüzleştirme yoluyla birikime yani ilk birikime yönelinmiş, bu sürecin hedef kitlesi olarak da, Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle kapitalist sistemle entegrasyonu neticesinde artan ticari ilişkiler nedeniyle de hızla zenginleştiği düşünülen, ticari hayata ve finans piyasasına hakim olan gayrimüslim vatandaşlar seçilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de, gayrimüslim vatandaşları hedef alan ilk birikim süreci, İttihat ve Terakki döneminde olduğu gibi, meşruiyetini milliyetçilik ideolojisinde bularak ve bununla harmanlanarak, se
Erken Cumhuriyet Döneminde İnkârcılık, Emvâl-i Metrûke ve Devlet Kapasitesi
Bu makale erken Cumhuriyet döneminde inkârcılığı ve Emvâl-i Metrûkelerin tasfiyesine ilişkin düzenlemeleri incelemektedir. Makalenin ana argümanı, Cumhuriyet rejiminin Emvâl-i Metrûke tasfiyesinden sağladığı yararın yeni rejimin inşa ettiği 1915’e dair inkârcılığı da açıklayan temel unsurlar arasında yer aldığıdır. Cumhuriyet rejimini kuran devlet aklı da, savaş mecrasında yeni rejimi kurmuş, kaynaklara el koyma ve bu kaynakları yeniden dağıtma faaliyetlerini yürütmüştür. Makale Mütareke döneminde İttihatçılıkla hesaplaşma çabalarının unsurlarını serimledikten sonra Mustafa Kemal’in neden Ankara Büyük Millet Meclisi’ni (BMM) 1915’i fazahat ile eşitleyerek açmak zorunda kaldığı sorusunu ele alıyor. Bu soruya uluslararası meşruiyet arayışı odağında verilen yanıttan sonra Mustafa Kemal ve Ankara hükümetinin 1915’e dair 1921 sonrasındaki tavırlarının fazahat çizgisinde olmadığı vurgulanıyor. Makalenin bir diğer temel iddiası kaynaklara el koyma anlamına gelen Emvâl-i Metrûke, yani tehcire tâbi tutulan Ermenilerden geriye kalan mülklere dair düzenlemelerinin devlet kapasitesine katkı sağladığı. Makalede Nutuk’un erken Cumhuriyet döneminde inkârcılığın inşasındaki rolü de incelenmekte ve Nutuk’un Türklerin mazlum ve mağdurluğu mitinin resmiyet kazanmasında kilit rol oynadığı vurgulanmaktadır.
Geri Dönüş ve Ermeni Emval-i Metrukesinin İadesi: Kayseri (1918-1920)
1918 Ekim ayında tehcir edilen ahalinin geri dönüşüne izin verilmesinin ardından Ermeniler geri dönmeye başlamıştır. Geri dönüş ilk bakışta Ermeni toplumu açısından yaşanan acı ve yıkımın bitişi gibi gözükse de, bu süreç aslında Ermeni kadın ve çocuklarının cemaatlerine teslim edilişi, gayrimüslimlerin artan asayişsizlik dolayısıyla Anadolu içlerinden sahil bölgelerine kaçışı ve emval-i metrukenin iadesi gibi kendine has bambaşka problemleri beraberinde getirmiştir. Bu makale Ermeni toplumu açısından oldukça çetrefilli bir mesele haline gelecek olan emval-i metrukenin iadesi konusunu incelemektedir. Meselenin bu kadar çetrefilli bir hal almasında Ermeni emval-i metrukesinin ciddi bir kısmının savaş süresince bizzat devlet organlarınca tasfiye edilmesi ve tehcir süresince pek çok Ermeni’nin hayatını kaybetmiş olması en önemli etkenler olmuştur. Kayseri Sancağı üzerinden yaptığımız inceleme göstermektedir ki her bölgenin kendi özgün şartları vardır ve bu hususları dikkate almadan yaşanan süreci değerlendirmenin imkanı yoktur. Yerel otoritelerin tavrı, güvenlik problemleri ve emval-i metrukeye yerleştirilmiş muhacir ve mültecilerin sayısı gibi faktörlerin her biri emval-i metrukenin iadesi sürecinde belirleyici etkilerde bulunmuştur.
Belleğin Tanıklığında Hakikat ve Kimlik Arayışı: Dersim Ermenileri
Toplumun, Türk ulusal kimliğinin oluşumu içerisinde homojenleştirilmesi hem politik hem de kültürel bir projenin uygulama alanıdır. Bu süreç, Türkiye’de kolektif kimliklerin, kültürel değerlerin ve bireylerin içerisinde bulundukları toplumlar aracılığıyla sahip oldukları anlam dünyalarının bastırılması olarak gözlemlenebilir. Kolektif tarih açısından bakıldığında, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde yerleşik halde bulunan ve diğer halklarla birlikte yaşama geleneğine sahip olan Ermenilerin, Alevi, Zaza/Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu Dersim’deki geçmişi çok uzun bir tarihe dayanır. Dersim Ermenilerinin kolektif tarihi ve kolektif belleğinin varlığı ise tehcir ve soykırım uygulamalarıyla bulundukları topraklardan kopartıldıkları yıl olan 1915’ten itibaren başlamaktadır. Bu araştırma, 1915 sonrasında Dersim’de karşılıklı/karşılıksız korunan /kurtarılan ve buraya sığınan Ermenilerin kendi ve kimliklenme hikâyelerinin gündelik hayat içerisinde ne şekilde dolaşıma girdiğini elde ettiği verilerle birlikte analiz etmeyi amaçlamaktadır. Bu korunma/sığınma hikâyeleri eş zamanlı olarak saflık ve temizlik terazisine konulan Ermeni kimliğinden arınma arayışlarını da beraberinde getirir. Ancak, merkezi otorite ile sorunlu olagelen, bölgenin genel etnik ve dini kompozisyonunu oluşturan kimliklerden (Zaza-Kürt-Alevi) “güvenli” olanını seçmek tam bir arınmayı beraberinde getirmeyecektir. Bu bağlamda çalışma, aidiyetin bireysel, yerel ve bölgesel çeşitliliğinden hareketle bireysel hafızaları, ortak/kolektif hafızalar olarak senaryolaştırarak Dersim Ermenilerinin kimlik inşa süreçleri boyunca geçirdikleri deneyimleri ve aidiyet algısını anlamaya/anlamlandırmaya yönelik bir denemedir. Dolayısıyla, çalışma, Dersim Ermenilerinin sözlü tarihleri ve kolektif bellekleri aracılığıyla toplumsal tarihin bilgisine ufak da olsa bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.
Ermeni Sorunu’nda Hatırlama, Yüzleşme ve Sorumluluk
Dersim’in/Tunceli’nin Ekonomi Evreninde Kafe, Birahane ve Restoran İşletmeciliği
Dersim’in/Tunceli’nin ekonomisinde önemli bir yere sahip olan esnaflığın ve onun içinde özel bir yeri bulunan kafe, bar, birahane ve restoran gibi işletmelerin toplumsal bağlamına odaklanan bu çalışma iki boyutlu bir analize dayanmaktadır: (1) Tarihsel bir bakışla geçmiş toplumsal yapının nasıl bir ekonomik ilişki biçimini miras olarak bıraktığını ortaya koymak; (2) Bu mirasla birlikte bugünkü sosyal ilişkiler içerisinde ekonomik evrenin mantığını bazı işletmeler özelinde keşfetmek. Kafe, birahane, restoran sahipleri, bu işletmelerin çalışanları ve müşterileri ile yapılan derinlemesine görüşmelerin ve gözlemlerin sağladığı bulgulardan yola çıkarak Dersim’in ekonomik evreni anlaşılmak istenmiştir. Çalışmada, Dersim’deki ekonomik ilişkiler; tarihsel ve toplumsal yapının içine gömülü şekilde kavranmıştır. Ekonomik ilişkilerin yeniden üretilmesine katkı sunan Dersim’in özgün sermaye türlerine dikkat çekilmiştir. Dersim’deki kültürel, dinsel ve siyasal sermaye biçimlerinin güç ilişkileri ekseninde yeniden üretilen ekonomik alanın parçalı ve kırılgan niteliği; nesnel ve öznel yapılar bağlamında kırık habituslar inşa etmişti