Kapitalist Toplumda Eğitim: Kuram ve Gerçekliğe Genel Bir Bakış
Bugün küresel kapitalizmin isterleri doğrultusunda yeniden yapılan(dırıl)makta olan modern eğitim kurumunun, tarihsel olarak modernleşme/sanayileşme sürecinde ortaya çıkan toplumsal ihtiyaçları karşılamak üzere oluşturulduğunu belirtmek mümkündür. Bilginin ve eğitimin metalaşma/ sermayeleşme süreci küresel kapitalizmle birlikte ivme kazanmış, piyasa işleyişini düzenleyen kural ve ilkeler, bilgiyle (ve eğitimle) ilgili tüm toplumsal süreçlerde egemen olmaya başlamıştır.
Küresel kapitalizmle birlikte eğitim sisteminde gerçekleştirilen düzenlemeler, bir yandan eğitime ayrılan kamu kaynaklarının azaltılması, özelleştirme ve özel öğretim kurumlarının yaygınlaştırılmasını içerirken, diğer yandan yükseköğretime geçişin rasyonalizasyonu, okullarla piyasa arasındaki bağın güçlendirilmesi, teknolojik yenileşmenin hızla eğitime aktarılması ve eğitim sisteminin ve eğitim yönetiminin yeniden yapılanması gibi düzenlemeleri kapsar.
Bu düzenlemelerin öğrenciye ve okula yansımaları farklılaşmaktadır. Küresel kapitalizmin hızlandırdığı kentleşme süreciyle birlikte kentin farklı mekânlarında yoğunlaşarak birbirinden kopmuş olan farklı toplumsal ve kültürel kesimlerin eğitime erişimleri ve erişilen eğitimin niteliği farklılaşmaktadır. Bu kesimlerin eğitime yükledikleri anlam ve değer değişirken, aynı zamanda bilgiyle ve eğitimle ilişkileri de yeniden biçimlenmiştir. Eğitimdeki toplumsal ayrışma sürecinin en temel mekanizmaları ise okulun içinde işlemektedir ve en fazla sınıf ve etnisite farklılıklarıyla ilişkilendirilmektedir. Bu anlamda eğitimsel eşitsizlikleri, okul terklerini, okul başarısızlıklarını anlamak için öğrencilerin sınıfsal ve kültürel kimliklerinin analizi önem kazanmaktadır.
Toplumsal bir gerçeklik olarak eğitimin çelişkili ve çatışmalı bir karaktere sahip olduğunu kabul ederek bunu ortaya koymak, eleştirel analiz için bir hareket noktası oluşturur. Okula atfedilen “görece özerklik” yani okulun basitçe bir “toplumsallaştırma” aracı olmayıp, aynı zamanda eğitim bileşe
Klasik Marksizm’den Eleştirel Pedagojiye Eğitim Felsefesinde Marksist Yaklaşımlar
Eğitim, Bilgi Ekonomisi ve İstihdam
Bu yazıda, son birkaç on yılın iktisadi dönüşümlerine paralel olarak köklü değişimler geçiren eğitim uygulama ve algılarının hem eğitim hem de istihdamdaki yansımaları çeşitli kavram ve olgular ışığında ele alınmaktadır. Çalışma, eğitim ve ekonominin günümüzdeki kesişme noktalarının birey ve toplum için tehlikeli sonuçlara yol açtığı iddiasına dayanmaktadır. Bu bağlamda, beşeri sermayeden girişimci bireye, bilgi toplumundan bilgi ekonomisine, yaşam boyu eğitimden esnekliğe, hem eğitim hem de ekonomi alanında popüler hale gelen kavramlar, eğitimin tüm tarafları için kanıksanmış gibi görünen bir takım olgular üzerinden ve eleştirel bir bakış açısı ile tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, bilgi toplumu, bilgi ekonomisi, istihdam, yaşam boyu eğitim, beşerî sermaye, esneklik.
Emek Süreci Kuramı Bağlamında Öğretmen Emeğinin Dönüşümüne Dair Bir Çözümleme
Bu çalışmanın amacı, eğitimi emek süreci kuramının kavramlarından yola çıkarak analiz etmek, böylece öğretmen emeğinde yaşanan dönüşümü anlamaya yönelik kuramsal bir çerçeve geliştirmektir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle emek süreci kuramına ana hatlarıyla değinilmiş, sonrasında ise eğitimdeki emek sürecine dair yapılan çalışmalar irdelenmiştir. Bu perspektifle öğretmen emeği ekseninde eğitimin neden kapitalist bir emek süreci olarak analiz edilmesi gerektiğine ilişkin bir yaklaşım geliştirilmeye çalışılarak, söz konusu sürecin öğeleri ortaya konmuş ve bunlar üzerinden eleştirel bir tartışma yürütülmüştür. Konunun kapsamlı ve çok boyutlu olması nedeniyle, bu makalede, eğitimdeki emek sürecinin ekonomi politik bir yaklaşımla çözümlemesinde önemli görülen ana hatlar öne çıkarılarak, konuyla ilgili tartışmalara bu kapsamda bir giriş yapılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Emek süreci kuramı, öğretmen emeği, kapitalizm.
Türkiye’de Dil ve Eğitim Politikaları Bağlamında Anadilde Eğitim
Türkiye Cumhuriyeti’nde ulusal kimliğin çerçevesinin, Türk etnik kimliği üzerinden dil, kültür ve ülkü birliği esas alınarak çizilmesi bunun dışında kalanların, çizilen bu çerçevenin içinde kendi kimlikleri ile var olabilmelerini imkânsız kılmıştır. Türkiye bu sorunu çözmede çerçeveyi ortadan kaldırmak veya çerçevenin sınırlarını genişletmektense, dışarıda kalanları bu çerçeveye dâhil etmenin yöntemlerini aramıştır. Bunu yaparken de kullandığı en istikrarlı yöntem, özellikle eğitim ve dil aracılığıyla gerçekleştirdiği ve günümüze değin sürdürdüğü asimilasyon politikalarıdır. Bu politikalara maruz kalan en istikrarlı muhatap ise Kürtler olmuştur. Türkiye gerek genel olarak uyguladığı dil politikaları gerekse de özelde eğitim politikalarıyla Kürtlerin dilini ve kültürünü yok saymış, hem kamusal hem de özel alanda görünürlüğünü silecek uygulamalara imza atmıştır. Bu politikayı en görünür kılan uygulama ise Kürtçe ile yapılacak anadilde eğitimin önünü tıkayan yasal düzenlemelerin varlığıdır. Mevcut durum, anadili Türkçe olmayan çocukların eğitimden eşit bir şekilde faydalanmalarını sekteye uğratmaktadır. Bu bakımdan Türkiye’deki eğitim kurumları, Türkçe bilmeden okula başlamak zorunda kalan Kürt öğrenciler açısından pek çok mağduriyetin üretildiği bir mekanizma olarak işlev görmektedir. Bunların en başında ise akademik başarısızlığın yanı sıra, özgüven eksikliği, kimliğini, dilini reddetme, bundan utanma, “öteki” olmayı isteme gibi aidiyet çatışmaları gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: Anadil, asimilasyon, eğitim
Kalkınma ve Kadın İlişkisi Bağlamında “Aile Eğitim Programının” Eleştirel Bir Değerlendirmesi
Günümüzde “kadın”, “toplumsal cinsiyet” ve “aile” konularının, giderek daha fazla “kalkınma” sorunsalı ile ilişkili olarak ele alınmaya başlandığı söylenebilir. Dünya Bankası’nın 2012 Kalkınma Raporu buna güçlü bir örnek oluştururken, Türkiye’de de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından hazırlanan Aile Eğitim Programı (AEP) bu çerçevede değerlendirilebilir. Beş ayrı alt bölümden oluşan AEP, bu çalışmada kadın ve kalkınma tartışmaları ile ilişkili olarak özellikle iktisat bölümüne odaklanılarak ele alınmıştır.
Bu çalışmada AEP’in ana akım “Kalkınmada Kadın- WID”yaklaşımının neoliberal dönemdeki bir uygulaması olduğu ileri sürülmüştür. Programın ana niteliğinin ailenin neoliberal kapitalist kalkınmanın gereksinimleri doğrultusunda dönüştürülmesi olduğu vurgulanmıştır. Bununla birlikte programın eğitim materyallerinde hâkim olan aileci ve piyasacı yaklaşım, eşitsiz ev içi iş bölümü ve mevcut toplumsal cinsiyet rollerini gerek aile içinde gerekse de piyasada verili eşitsiz koşullarda kadının piyasayla daha derinden ilişkilenmesini önererek, yeniden üretmektedir. Böylelikle AEP’in ev içinde ve ev dışında kadınların yükünü daha da arttıracağı, kadını patriarkal kapitalist sistemin baskılarına daha fazla maruz bırakacağı ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kadın, kalkınma, aile, aile eğitimi
4+4+4 Kesintili Eğitim Modeli ve Öğretmen Emeğinin Beşerî Sermaye Olarak Dönüşümü: Fark Yaratarak Genişleyen Kapitalizm
Türkiye’de kapitalistleşme sürecinin geldiği aşamaya bağlı olarak, eğitim sistemi de önemli bir yapısal dönüşüm sürecinden geçmektedir. Dönüşümün gerçekleşmesinin nedeni, kapitalizmin fark (yani artı değer) yaratmaya yönelik dinamik yapısının üretim alanında bir farklılaşma yaratması ve bunun da toplumsal alanı etkilemesidir. Bu etkinin bir sonucu olarak eğitim sisteminde yaşanan dönüşüm sürecinin temel hedefi, beşerî sermaye olarak kavramsallaşan nitelikli emek gücünü, yani bilgi çağının gerektirdiği insan modelini elde etmektir. Bu doğrultuda; hayata geçirilen düzenlemelerden biri olan 222 Sayılı 4+4+4 Kesintili Eğitim Modeli’nin kabulüne dayanan yasa, eğitim sistemindeki değişimi anlamak açısından önemli bir yere sahiptir. Bu yasa üzerine yapılan tartışmalarda, geleceğin nitelikli emek güçlerinin yani öğrencilerin durumu daha belirgin bir şekilde ifade edilse de, eğitim sisteminin kurgulayıcısı olan öğretmenlerin bu süreçten nasıl etkileneceği çoğu kez gözden kaçırılan bir konu olmuştur. Fakat eğitim sisteminin beşerî sermaye yetiştirmeye yönelik yeniden yapılandırılması, bir eğitici olarak öğretmenlere, hem beşerî sermayenin kendisi hem de yetiştiricisi olarak ikili bir rol atfetmektedir. Bu bağlamda, öğretmen emeğinin beşerî sermaye olarak dönüşümünü ele alan çalışma, ilerleyen dönem içerisinde öğretmenlerin söz konusu dönüşümden nasıl etkileneceğine yönelik ipuçları sunmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Eğitim, 4+4+4 Kesintili Eğitim Modeli, beşerî sermaye, eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması, nitelikli emek gücü
Girişimci Üniversiteyi Kuramsallaştırmak: Açık Sorular ve Olası Cevaplar
Bu makale, girişimci üniversiteye geçiş ve bu süreçle ilişkilendirilen artan metalaşma, özel finansman için rekabetçi arayış, iş yönetim uygulamaları gibi değişiklikler hakkındaki kuramsal sorulara değinmeyi amaçlamaktadır. Yüksek öğretimin, ideolojik ve toplumsal alanın yeniden üretimindeki rolü hakkındaki 1960 ve 1970’lerin önemli kuramsal ilerlemeleri, eğitim, kapitalist üretim ve piyasalar arasındaki yeni ilişkileri açıklamakta yetersiz kalmaktadırlar. Bu değişiklikleri üniversitelerin özel işletmelere dönüştürülmesi süreci olarak kuramsallaştırmak için yapılan mevcut girişimlerden, özellikle “bilişsel kapitalizm” çerçevesini kullananlar, yükseköğretimin politik, ideolojik ve hegemonik yönlerini hafife almaktadırlar. Gereken şey, yükseköğretimin hegemonik bir araç olarak kuramsallaştırılması ve girişimci üniversiteye geçişi, basit bir özelleştirme süreci olarak değil, kapitalist üretim gerçeklerinin içselleştirilmesi ve ön kabulünün karmaşık ve dengesiz bir süreci ve eğitimin kapitalist birikim zorunluluklarının kapsamına alınması olarak görme girişimidir.
Anahtar Sözcükler: Yükseköğretim; bilişsel kapitalizm; hegemonya; girişimci üniversite
Yükseköğretimde Yeni Ortaklık: Sürekli Eğitim Merkezleri ve İŞKUR
Türkiye’de genel olarak eğitim özelde yükseköğretim sermayenin taleplerine göre dönüşmektedir. Üniversiteler hem sistemin yeniden üretilmesi için gereken teknolojik donanım hem de bu donanıma vakıf nitelikli insan gücünü üreten kurumlar olarak biçimlenmektedir. Özellikle AB’ye uyum çerçevesinde Bologna Süreci ile birlikte girişimci üniversite modeli olarak tanımlanan bu yeni tarz üniversitenin inşası hızlanmıştır. Bu yeni anlayış üniversiteleri, bağımsız bilgi üreten yapısını dönüştürerek kapitalist sistemin kendini yeniden üretmesi için ihtiyaç duyduğu bilgiyi paketler halinde sunan girişimciye dönüştürmüştür. Son yıllarda ise Sürekli Eğitim Merkezleri (SEM) kısa sürede elde edilebilen meslek sertifikalarıyla öne çıkmakta ve üniversiteye yarattığı kaynak ile dikkat çekmektedir. SEM’ler işgücü piyasasının dönemsel ihtiyaçları doğrultusunda bireysel ve kurumsal olarak eğitimler vermekte ve verdiği eğitimlerde danışmanlık ve kariyer şirketlerinin yanı sıra kamu kurumlarıyla ortaklığa gitmektedir. Bu bağlamda yeni istihdam politikaları çerçevesinde yeniden yapılanmakta olan İŞKUR, aktif istihdam politikası uygulamalarıyla önemli bir eğitim alıcısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sertifika programları ve meslek eğitimlerinin işe yerleştirilmenin ön koşulu haline gelmesiyle SEM ve İŞKUR işbirliği alanları çeşitlenmektedir. Bu çalışmada SEM’lerin yeni rolü değerlendirilmekte ve meslek sertifikaları üzerinden İŞKUR ile kurduğu ortaklık biçimleri araştırılmakta; yapısal işsizlik problemine çözüm olarak üretilen ve yaşam boyu eğitim vurgusuyla sunulan sertifika programlarının istihdama ve eğitime yarattığı etki tartışılmaktadır.
Anahtar sözcükler: Eğitim, istihdam politikaları, girişimci üniversite, sertifika programları, sürekli eğitim merkezleri
Apartheid Sonrası Güney Afrika: Kürt Sorununa Yanlış Model
Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Kürt sorununun çözümü bağlamında sıklıkla gündeme gelen Güney Afrika’nın 1990’lı yıllarda yaşadığı geçiş dönemini, sermaye birikimi perspektifinden ele almaktır. Çalışma üç bölümden oluşuyor. Girişi takip eden İlk bölümde Güney Afrika’nın ırk ayrımcılığı ile iç içe geçmiş kapitalist gelişme sürecine değiniliyor. Çalışmanın ikinci bölümünde Güney Afrika’da apartheid sonrası dönemde kurulan sermaye hâkimiyetinin kaynakları ele alınıyor. Irk ayrımcılığının sermaye birikiminin tarihselliği bağlamında ortaya çıkan olumsallığı, ülkedeki sınıfsal yapının farklılaşması, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ve sermaye çevrelerinin Afrika Ulusal Kongresi (ANC) üzerinde uyguladığı ideolojik basınç bu başlık altında ele alınan konular. Çalışmanın üçüncü ve ana bölümünde ise Mandela’nın serbest bırakılışı, Kürt sorununa ilişkin tartışmalarda referans verilen 1993 anayasasının hazırlanış süreci, ilk demokratik seçimler, Yeniden İnşa ve Kalkınma Programı gibi gelişmelerin yaşandığı 1990 – 1994 dönemi ele alınıyor. Çalışmada, ülkede 1990’larda gerçekleşen “uzlaşmacı çözümün” sermaye hâkimiyeti ile sonuçlandığı ve bu durumun apartheid sonrası Güney Afrika’yı Kürt sorununun çözümünde bir model olmaktan çıkardığı argümanı dile getiriliyor.
Anahtar kelimeler: Apartheid, Apartheid Sonrası Güney Afrika, COSATU, ANC, SACP.