Faburjuvazi ve İktidar: Yakın Türkiye Tarihinde Sınıf ve Siyasal İslam
Bu makale siyasal İslam olgusunun sermaye dolaşım sürecinden kökenlenen ve şu ana kadar tanımlanamamış bir sınıfın taşıyıcılığında ülke siyasetine damgasını vurduğunu iddia etmektedir. Bu sınıf, faburjuvazi olarak adlandırılmakta ve bu sınıfın bugüne kadar teşhis edilememesinin yakın Türkiye tarihi anlatısında Weberyan yaklaşımlara hâkimiyet kazandırdığı vurgulanmaktadır. Bu başarısızlık Marksist kuramın “orta sınıf meselesi”ni çözememesinden kaynaklanmaktadır. Makale dolaşım sürecine odaklanarak bu meseleye ilişkin bir çözüm önerecek ve dolaşım sürecinden kökenlenen üç sınıf olduğunu iddia edecektir (faburjuvazi, küçük burjuvazi ve teknokrasi). Mevcut birikim konjonktüründe Türkiye’de faburjuvazi “siyasal İslam” anlatısını geliştirerek proletarya üzerinde siyasi kontrol kurabilmiştir. Siyasal İslam’ın başarısı bu anlatının bir ideoloji değil yerel kodlardan beslenen bir kozmoloji olmasından kaynaklanmaktadır. Faburjuvazi birikim sürecindeki küresel dönüşümler neticesinde ortaya çıkmış ve kendi tarihçesini yerelden kuran bir sınıftır.
E. O. Wright’ın Mikro Kavramları ile P. Bourdieu’nün Kavramsal Repertuarı Arasındaki Sentezin Empirik Analizde Yaratacağı İmkânlar
“Orta sınıf”, Marksist analiz çerçevesi içinde içeriksiz bir terim olsa da, empirik varlığında ısrarlı bir fenomenler kümesine işaret etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Wright’ın sınıf yapısını empirik çalışmalarda işlemselleştirmeye dönük sosyolojik kaygısı, Marksist sosyal bilim açısından önemli bir imkândır. Gelgelelim Wright’ın kendi teorik çerçevesini analitik Marksizm’in makromikro şeması üzerinden temellendirmesi, sınıfsal konumlar ile sınıfsal pratikler arasındaki ilişkinin incelenmesi açısından birtakım sorunlar yaratmaktadır. Bunun temel sebeplerinden biri, Wright’la birlikte çoğu Marksist çerçevede de karşılaştığımız (ve genellikle politik özneyi kavramsallaştırma kaygısının ürünü olan) konumsal sınıf kavrayışıdır. Oysa birey-fâiller sadece bazı sınıfsal konumlara yerleşmekle kalmazlar; bu konumlarla gerilimli bir ilişki içersindeki sınıfsal habitusları aracılığıyla, konumlarını yeniden üretecek, meşrulaştıracak ya da dönüştürecek pratiklere girişirler. Dolayısıyla bu yazının temel önerisi, Wright’ın sınıf yapısıyla ilgili mikro-düzey kavramları ile Bourdieu’nün kavramsal repertuarı arasında kurulacak bir diyalogun empirik araştırmalar açısından dinamik bir çerçeve yaratabileceğidir. Çalışmada önce bu önerinin teorik temellendirmesini yapacak, ardından bu iki sosyologun kavramsal repertuarlarının empirik araştırmaya uygun kesişim noktalarına odaklanacağız.
Sınıf ve Orta Sınıf Tartışmaları Arasında Yaldızlı Yakalılar: Avukatlar İşçileşiyor mu?
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında hararetlenen orta sınıf tartışmalarında temel meselelerden biri, orta sınıfların işçileşmesi olmuştur. İşçileşme için, ücretlilik ve devamında ücretlerde yaşanan göreli düşüş, emek süreçleri üzerindeki hâkimiyetin mutlak olarak yitimi, sermayenin işlevlerini yerine getirmeye hasredilen sürede yaşanan kısalma, emek süreçlerinin çok sayıda ve her biri tekdüze parçalara ayrılması ile yaşanan iş görme biçimlerindeki değişim ve emek gücünün vasıfsızlaşması gibi bir dizi ölçüt belirlenebilir. Söz konusu ölçütler avukatlık mesleği açısından da gözlemlenebilir. Toplumsal, siyasal ve iktisadi gelişmeler orta sınıf mensubu olan avukatların konumlarını ‘dışarıdan’ etkilerken, bir süredir yaşanmakta olan hukuksal değişim ya da dönüşüm de, avukatların yaptıkları işin niceliğini ve niteliğini ‘içeriden’ etkilemektedir. Hukuk alanı, giderek kapitalizmin yasalarını içselleştirmekte, hukuksal hizmet metalaşmaktadır. Hukuksal hizmetin metalaşmasına, avukatlık bürosunun örgütlenişi ve işin yapılma usullerinde yaşanan değişim eşlik etmektedir.
Orta Sınıf Miti ve Mühendisin Nemesisi
Orta sınıf kavramı çok katmanlı bir soruna işaret eder. Pek çok tanımı vardır ve bu tanımlamaların içine pek çok toplumsal grup ve katman girmektedir. Özünde orta sınıf sorunu aslında bir işçi sınıfı sorunudur. Orta sınıfın kapsadığına inanılan toplumsal gruplar ve meslek erbabı aslında halihazırda sermaye/emek ekseninde sermaye ve emek kutupları arasında bir kutuplaşmanın nesnesi konumundadırlar. Bu yazıda özel olarak Türkiye’de mühendislik üzerine yapılmış profil çalışmaları kullanılarak bu süreç analiz edilecektir. Profil çalışmalarından çıkan en temel gözlem mühendislik mesleğinin bütünlüğünün ücretli mühendisler ile sermayedar mühendisler arasındaki bir yarılma dolayısıyla tehdit altında olduğudur. Bunun yanında mühendislik emek gücü diğer emek türlerini etkileyen kaçınılmaz süreçlerin (işsizleşme, değersizleşme) de etkisi altındadır. Ayrıca meslek grubu üyeleri de bunun farkında olduklarını ortaya koyarak mesleki ayrıcalıkların korunması yönünde taleplerde bulunmaktadırlar. Tüm bu etmenlerin ışığı altında büyük bir bölümü giderek ücret ilişkisine giren mühendislerin bir orta sınıf üyesi olmadıkları belirtilmelidir.
Emek Süreci Analizinden Sınıf Tartışmasına Bir Yol Denemesi: Türkiye Özel Televizyon Dizilerinin Üretim ve Emek Sürecinde Sınıfsal İlişkiler
Bu çalışma Türkiye özel televizyonlarının en ilgi gören ürünlerinden biri olan televizyon dizilerinin emek sürecine yoğunlaşmakta ve temel veri olarak bu süreçte görev alan/almış kişilerle yapılan derinlemesine mülakat ve dizi setlerinde yapılmış olan yerinde gözlemlerde elde edilen sonuçları kullanmaktadır. Çalışmanın amacı, “bilgi toplumu”, “maddi olmayan emek”, “enformasyon çağı”, vb. adlandırmalarla ilintili olarak, bilgi yoğun sektörlerdeki emekçileri “ayrı” bir toplumsal politik özne olarak tanımlayıp “emek-sermaye” çelişkisinden kaynaklı toplumsal gerilimin ötesinde ara bir konumda “orta sınıf” olarak düşünmeye meyleden kavramsallaştırmaların bir eleştirisini sunmaktır. Bunu yaparken sınıfın nesnel durumu ile bireylerin öznel toplumsal konumları arasındaki gerilimi ilişkisel bir çerçeveden okuyan bir literatüre dayanarak sınıfın, yalnızca iktisadi bir yapıya işaret etmenin ötesinde siyasi-ideolojik gerilimlerden de etkilenen ve bu farklı belirleyenlerin ilişkiselliği üzerinden kurulan bir tarihsel özne olduğu fikri ileri sürülecektir.
Apartheid Sonrası Güney Afrika: “Ulusal Demokratik Devrim” ve Siyah Sermaye İnşası
Bu çalışmanın amacı Güney Afrika’da Apartheid rejiminin 1994 yılında ortadan kalkmasının ardından yaşanan süreci, siyah orta sınıf yaratma söylemine yaslanmakla birlikte siyah bir sermayedar sınıf yaratılmasına hizmet eden Siyah Ekonomik Güçlendirme Programı’ndan hareketle analiz etmektir. Çalışma dört bölümden oluşuyor. Birinci bölümde, Siyah Ekonomik Güçlendirme Programı’nın maddi ve düşünsel kaynakları ele alınıyor. İkinci bölümde programı tanımlayan yasal ve kurumsal düzenlemelere odaklanılıyor. Üçüncü bölüm, programın kapitalist sistemin 1990’ların sonlarına doğru karşı karşıya kaldığı krizle birlikte başlayan ikinci dönemine odaklanıyor. Dördüncü ve son bölümde ise programın, Güney Afrika’da sınıflar arasında ve sermaye sınıfı içerisinde yaşanan bir dizi çatışmaya bağlı olarak ortaya çıkan yeniden yapılanma süreci değerlendiriliyor. Çalışmada, Apartheid sonrasında siyah bir orta sınıf yaratma söylemiyle uygulamaya konan programın, ülkedeki birinci kuşak sermaye ile eklemlenmiş siyah bir sermaye sınıfı yaratılmasına hizmet ettiği argümanı dile getiriliyor.
Uluslararası Yeni Özgürlük ve Özne Biçimleri Konferansı