Ulusal Sorun Bağlamında Yeni Anayasa Tartışmaları
Yazıda, ulusal sorunun bir siyasal sorun olduğu ve UKTH’nin bu siyasal sorunun çözümüne yönelen bir siyasal hak olarak formüle edildiği açıklanmakta ve bu bağlamda, Türkiye’de yürütülen anayasa tartışmasının ulusal sorunun çözümü doğrultusunda yarattığı olanaklar ve sorunlar değerlendirilmektedir. Yazıda, Kürtlerin ulusal varlığını güvence altına alan ve “anayasal vatandaşlık” temelinde, kendi varlıklarını geliştirmelerini ve kendi kendilerini yönetmelerini bölgesel yönetim sistemi ile sağlayacak bir yeni anayasanın, Türkiye’nin ulusal sorununun siyasal ve demokratik çözümünü sağlayabileceği görüşü savunulmaktadır. Bu çözümlemeye göre, tarihsel bakımdan Kürtlerin kendi kaderini birlikte yaşama temelinde tayini anlamına gelecek olan, BM ve AB normlarından hukuki dayanağını alan bu tür bir çözüm hayal olmadığı gibi, aksine Türklerin ve Kürtlerin üniter siyasal yapı içinde birlikte yaşama koşuludur.
Kürt Sorununda Şiddet ve Demokrasi Çıkmazı: Küresel Süreçler ve Sokak Protestoları
Aşağıdaki makalenin amacı PKK’nin eylemsizlik kararının 2004 yılında son bulmasını takiben kentsel mekanlarda gözlemlenen “mücadele” ve “sivil direniş” repertuarlarını, Kürt ulusal hareketinin değişen özerklik odaklı siyasi çizgisi bağlamında daha iyi anlayabileceğimiz bir çerçeve oluşturmaktır. 2004 yılıyla birlikte Kürt siyasi hareketi, geleneksel (konvensiyonel) parti siyaseti ve dağda sürdürülen gerilla savaşının dışında şehir merkezlerinde sivil halkın katılımıyla yeni bir baskı mekanizması yaratmayı, özerklik talebini meşrulaştırma adına referans gösterdiği seçmen tabanına yeni mücadele alanları haline gelen sokaklarda görünürlük kazandırmayı hedefledi. Barış ve Demokrasi Partisi, özerklik talebini sivil kitlelerin demokratik arenadaki varlığı ve görünürlüğü üzerinden meşrulaştırma çabasına girişti. Şehirlere yığılmış savaş mağduru Kürt halkı, devletin meşru otoritesinin eksik ve hukuksuzluğun yaygın olduğu tartışmalı ve çatışmalı kentsel alanlarda “mücadele”nin sivil kanadı olarak ön plana çıktı. Makale, Türkiye’de neoliberalizm sürecinin kemikleştirdiği, etnikleştirdiği ve şiddet sarmalına çevirdiği Kürt sorununu yakın tarih içerisinde yorumlayarak kuramsal bir tabana yerleştirmekte, Kürt siyasi hareketinin meşruiyet ve bölgesel otorite mücadelesi içinde şehirlerin yeni direniş alanları olarak tanımlanmasının ve sokak protestolarının siyasi anlam ve açılımını tartışmaktadır.
Ölçek Literatürü ve Yereli Anlamak: Türkiye’nin Güneydoğusu’nda Neoliberal Deneyim ve Sınıf İlişkileri
Bu makale 2007 ve 2008 yıllarında toplanan etnografik veriler ışığında bugün artık bölgedeki yeni bir kültürel merkez haline gelmiş Diyarbakır’a odaklanarak Türkiye’nin Güneydoğusundaki yer-inşası süreçlerinin maddi koşullarının eleştirel bir analizini sunmaya çalışacak. Yerel aktörlerin devletle mücadele veya işbirliği yaparken başvurdukları çeşitli mekansal stratejilerin ve taktiklerin bir analizinden yola çıkarak bu makale yerel siyasi ve ekonomik elitler arasında ekonomik refah, verimlilik ve turistik cazibe merkezi gibi terimler üzerinden gerçekleşen şehre bir anlam vermeye yönelik mücadelelerin aslında Diyarbakır’ı bir tür “bölünmüş şehre” dönüştürme riski taşıdığını savlayacak. Bu çözümleme aynı zamanda, başvurduğu bazı mekansal mekanizmalar ve stratejiler yoluyla Türkiye’de devletin neoliberalizmin yerelleşmesinde halen önemli bir rol oynadığını ortaya koyacak. Devlet tarafından kentsel mekana ve arsa/konut piyasalarına yapılan müdahaleler sadece kentsel arazilerin sermayeye pazarlanmasını kolaylaştırmakla kalmamakta aynı zamanda neoliberal talepler doğrultusunda “kültürün”, “kutsalın” ve “mirasın” sınırlarını da yeniden tanımlamaktadır.
Kürt Topluluklarda Aşiret Tipi Toplumsal Örgütlenme Yapılarında Değişme Dinamiklerine Güncel Bir Bakış: “Beğendik – Bêdar Örneği” (Siirt – Pervari)
Bu çalışma, Siirt’in Pervari ilçesinin bir beldesi olan Beğendik/Bêdar’da yaşayan halk kitlesinin yaşam biçimini, sosyo-kültürel yapılarını ve örgütlenme biçimlerini incelemektedir. Eski zamanlardan bu yana aşiret hiyerarşilerinin ve kan bağına dayalı statülerin gündelik yaşamı belirlediği bu Kürt beldesi, Pervari Hidroelektrik Santrali’nin suları altında kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu antropolojik araştırmada Beğendik/Bêdar, yerel yöneticilerin, HES şirketinin temsilcilerinin, ağalar ve şeyhler gibi yerel güçlerin ve özellikle büyük aşiretlere mensup olmayan belde sakinlerini etkisi altına alan yeni siyasal güç olarak Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) çatışma alanı olarak ele alınacaktır. Bu makale Beğendik/Bêdar’daki HES karşıtı mücadele örneği üzerinden, beldenin siyasal ve ekonomik yaşamını denetleyen ve yöneten eski yerel aktörlerin çözülüşünü ve Kürt ulusal hareketinin gelişimine paralel olarak Kırmanc kitlesinin siyasal gücünün artışını ortaya koymaya çalışmaktadır.
Türkiye’nin Yakın Tarihinde Farklı Bir Öznelik Pratiği Olarak Annelik
Bu çalışma, çocukları çeşitli nedenlerle devlet şiddetine maruz kalmış ya da hak ihlaline uğramış olan Türkiyeli annelerin, anne olmanın verdiği “doğal” meşruiyete dayanarak mobilize olmalarını ve daha önce tanışık olmadıkları bir alana, kamusal alana girişlerini incelemektedir. Başlangıçta amacı yalnızca kendi çocuğunu bulmak / kurtarmak olan bireysel kalkışmaların nasıl kolektif bir harekete evrildiği, deneyimlenen acının kadınlara nasıl kolektif bir kimlik kazandırdığı ve mücadele sürecinin annelerin zihniyet dünyalarını nasıl dönüştürdüğü bu çalışmanın temel sorularıdır. Kadını eve bağlayan ve kimi feministlerce kadının ezilmesinin bir nedeni olarak gösterilen “annelik” sıfatının, anneler tarafından nasıl “ezilenlerin silahı” olarak kullanıldığı ve kadınların kamusal alandaki dezavantajlı konumlarını tersine çevirmelerinde ne ölçüde etkili olduğu incelenmektedir. Türkiye’deki anne hareketlerinin örgütlenme biçimini, taleplerini ve dinamiklerini dört ana dönem altında değerlendiren bu çalışma, anne hareketlerinin insan hakları mücadelesine katkılarına da dikkat çekmektedir.
Telaşsız Görünmeye Çalışan Bir Kafka: Bir “Uyumluluk Beklentisi” Olarak Neo-Liberal Siyaset
Burjuvazinin politik algısı, Sovyet komünizminin çöküşünden sonra, belirli bir formata göre biçimlendirilmiş “siyasetin sonu” fikri ile karakterize edilmiştir. Dünya, sermaye birikimi rejiminin önüne çıkan tüm bariyerlerin etrafını daha kolay dolaşabildiği bir tarihsel moment ile karşı karşıyadır. Bu makalenin amacı, kapitalizmin finansallaşmasıyla ortaya çıkan, neoliberal siyaset kurgusunun toplumsal/siyasal ilişkileri belirli “keyif kategorileri” ve “teknik tavırlar” yardımı ile aşmaya çabaladığını göstermektir. Siyasal olandan beklenen hegemonyanın, antagonizmanın ya da dost/düşman ayrımının biçimlendirdiği çatışmacı ilişkileri, karşılıklı anlaşmanın, problem çözmenin ve bireyselleşmenin hazcı kanallarına yönlendirmesidir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra ortaya çıkması beklenen renkli tablo yerini etnik çatışmaların, sömürünün ve ekolojik tehditlerin birikimli toplamına bırakmıştır. Bu süreç, kapitalist toplumların siyasal hayatını şekillendiren problemlerin teknik prosedürlerle aşılamayacağını bir göstergesidir.