Praksis Sayı 26 - Siyasal İslam, İktidar ve Hegemonya
Siyasal İslam’ın, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde, farklı görünümlerde varlığını ve hegemonyasını koruyan bir olgu olarak kalmaya devam etmesi, söz konusu bölgelerde kapitalist üretim ilişkilerinin farklı ideolojik kodlar altında sürdürülmesi, patriarkal yapıların güçlenerek
varlığını koruması ve daha da önemlisi bunlara karşı mücadele eden güçlerin giderek artan bir baskı altına alınması gibi olguları beraberinde getiriyor. Bu durum siyasal İslam’ın hegemonyasını hangi süreçler sonrasında elde ettiği, hangi kaynaklardan beslendiği, toplumsal tabanını nasıl genişlettiği ve siyasal İslam ile hangi araçlarla mücadele edilmesi gerektiği gibi soruları yanıtlamayı da zorunlu hale getiriyor. Liberal çevrelerin bu sorulara verdiği yanıtlar, bağlamından, dolayısıyla kapitalist üretim ilişkilerinden koparılmış içi boş bir modernizm eleştirisinden “sınıfların bittiği” tezinden üretilen “kimlik”çi ve “kültürel”ci açıklamalara, siyasal İslam’ın, başta kadınlar olmak üzere ezilenler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırdığı ideolojik, siyasi, toplumsal baskısını ve hegemonik boyutunu gözden kaçırarak ulaşılan “çok kültürlülük” analizlerine kadar geniş bir yelpazeye yayılıyor.
Özelikle İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD öncülüğünde oluşturulan “yeni düzen”de, sosyalist hareketin tasfiye edilerek, sermayenin yayılma dinamiklerinin zemininin hazırlanmasında oynadığı rolü ve antiemperyalizm ile antikapitalizm arasında kurulması gereken güçlü bağı ihmal eden kimileri için siyasal İslam başta Pakistan, Afganistan ve İran olmak üzere kimi coğrafyalarda antiemperyalist bir dinamiği temsil ediyor. İçinde yaşadığımız coğrafya özelinde bakıldığında ise, Türkiye’nin kapitalist gelişme sürecini, kapitalist üretim ilişkilerinin özünü oluşturan sermaye birikim sürecinden ve bu sürecin asli dinamiği olan sınıfsal ilişkilerden hareketle anlamaya çalışmak yerine, yukarıdaki açıklamaların teorik dayanakları ile örtüşen, kerameti kendinden menkul bir merkez-çevre kavramsallaştırması ile açıklamaya çalışan yaklaşımlar, dünün çevresini oluşturduğunu iddia ettikleri siyasal İslam’ın bugünün demokratikleştirici gücü olduğuna inanmamızı salık veriyorlar.
Siyasal İslam’a dönük bu ve benzeri yaklaşımlar bu sayının gerekçesini oluşturuyor. Bir başka ifade ile dergimizin bu sayısı siyasal İslam’ın farklı zaman ve mekânlarda ortaya çıkan görünümlerini eleştirel/ Marksist bir değerlendirmeye tabi tutarak, yukarıda ifade edilen sorulara yanıt üretme çabalarına katkı sağlama amacı taşıyor.