Ekolojik Krize Yanıtlar
Bir Politik Hareket Olarak Ekososyalizmin Ayırd Ediciliği ve Birleştiriciliği
Bu yazıda, sermaye hareketinin doğal sınırlarının çözümlenmesinin kapitalizmi aşmaya yönelen hareketlere ne türden katkılar yapabileceğini, Michael Löwy ve Joel Kovel tarafından 2001 yılında kaleme alınan Ekososyalist Manifesto’nun izinden giderek tartışılmaktadır. Yazının temel tezi ise, Ekososyalist Manifesto’nun, Marx’ın siyasalın aşıldığı gerçek demokrasi, başka deyişle komünizm perspektifini yeniden ürettiği ve kapitalizmin genel bunalımının bir ekolojik krizle de bütünleşerek derinleştiği çağımızda, kapitalizmi aşmak isteyen işçi hareketleri ve diğer sosyal hareketler için Ekososyalist Manifesto’nun Komünist Manifesto’yu bütünleyen ve güncelleyen yönlerinin bilince çıkarılmasının önem taşımasıdır. Elbette, bu önemin anlamı ve sınırı, kapitalizm karşıtı hareketlerin gerçek kapasiteleri tarafından belirlenecektir.
Modernizm ve Kapitalizm Sarmalında Ekoloji: Devlet, Sermaye, Sivil Toplum
Bu çalışma, modernleşme ve kapitalistleşme süreçlerinde ekolojinin konumlandırılışını incelemeye çalışmaktadır. Ekolojinin gerek bir disiplin haline gelmesi gerekse devlet, sermaye, sivil toplum üçgeninde yeni bir siyaset alanına dönüşmesi birlikte ele alınmıştır. Bu bağlamda, ekolojiye felsefi yaklaşım insan-doğa ilişkisine odaklanırken devletlerin ekoloji politikaları da insan merkezli anlayışa göre belirginleşmiş, çeşitlenmiş ve egemen ideolojinin çıkarlarıyla uyumlulaşmıştır. Çalışma, tartışmayı örneklendirmek adına Türkiye’nin ekolojiyle ilişkisine değinir. Türkiye’nin kapitalizme eklemlenme sürecinde ekoloji politikası ve devletin ekoloji algısı kimi özgünlükler taşımakta, bunlarda iç politik gündemler büyük oranda belirleyici olmaktadır. Zamanla ekoloji, devletin yanı sıra sermaye ve sivil toplum açısından da önem kazanmakta, ancak bu kez sanayileşmenin negatif dışsallıklarına konu olmaktan ziyade yeni sektörler yaratan bir alan haline gelmektedir. Elbette yeni direniş biçimleriyle beraber…
Endüstriyel Tarımın Krizi ve Küba Tarımı
Bu makalede, ekolojik kriz ve tarım ilişkisi ele alınmaktadır. Kapitalist tarımsal üretim biçimi, yaşanan ekolojik krizin önemli nedenlerinden biridir. Çalışmada, tarımsal üretimin kapitalist biçiminin, ekolojik krize etkisinin ne olduğu ve nasıl gerçekleştiği ile bu üretim biçiminin sürdürülemez yapısı ortaya konmaktadır. Aynı zamanda ortodoks iktisadın, tarımsal üretim, doğal kaynak kullanımı ve ekolojik kriz olgularına karşı çelişkili yaklaşımına değinilmekte ve alternatif bir üretim modeli olarak Küba’da yapılan tarımsal üretimden söz edilmektedir. Küba, ekolojik krize karşı, doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilirliğinde tutarlı politikalar uygulamaktadır. Kent tarımı şeklinde uyguladığı tarımsal üretim yapısı ile Küba, Kapitalist üretimin dünyanın geri kalanında derinleştirmiş olduğu kır-kent ayrımını ortadan kaldırarak, düşük kimyasal ve düşük fosil yakıt kullanımıyla hem gıda sorununa önemli bir çözüm üretmekte ve hem de ekolojik krize karşı çok önemli bir alternatif tarımsal üretim örneği sergilemektedir.
Karpuzlar ve İnsanlar Hakkında: Türkiye’de Mevsimlik Tarım İşçiliğinin ve Tarımdaki Neoliberal Dönüşümün Politik Ekolojisi Yolunda
Zaman ve mekanın sıkışması olarak görülebilecek olan neoliberal küreselleşme ile “tüketerek modernleşme” algısı kaynaklı küresel çevresel değişim, her ne kadar çoğunlukla ayrı ayrı ele alınsalar da nedenleri ve etkilerinin kesişim noktalarında derin olarak bağlıdırlar. Bu neden ve etkilerinde belirgin bir sınıf farklılaşması görülebilir. Buna örnek olarak Türkiye’de çevresel ve politik nedenlerle mülksüzleşmeye maruz kalarak bir şekilde başka topraklarda ırgat olmak zorunda kalmış mevsimlik tarım işçilerinin küresel çevresel değişimlerin ve neoliberal küreselleşmenin kesişme noktasında önlerinde yer alan riskler ve mücadele alanlarına ilişkin bir araştırma noksanlığı olduğu gözlemlenebilir. Bu makale öncelikle Türkiye’de en iyi ihtimalle göz ardı edilmiş ve belki de yanlış anlaşılmış bir yaklaşım olarak politik ekolojiyi okuyucuya sunmakta, sonrasında ise bu tarz bir yaklaşımın insan-odaklı bir ekoloji mücadelesi araştırmasının gerekliliği için mevsimlik tarım işçiliği üzerinden bir araştırma gündemi sunmayı hedeflemektedir.
Coğrafi İşaretler ve Küresel Piyasalarda Yerelleşen Tarım Ürünleri: Ege Pamuğu Logosu Üzerine bir Saha Çalışması
Son on yıl içinde, coğrafi işaret (Cİ) tarım sektöründe fikri mülkiyetin korunması için önemli araçlardanbiri olarak ortaya çıkmıştır. Coğrafi işaret belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariylekökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işarettir. Liberalleşme sonrası süreçte, tarım sektöründe standartlaştırılmış ve basitleştirilmiş tarımsal metaların üretiminde ölçek ekonomilerinin küçük ve orta ölçekli üreticiler üzerindeki baskısı giderek artmıştır. Bu baskı ile birlikte, çiftçilerin nihai üründen aldıkları katma değer payı zamanla azalmıştır. Temel olarak, coğrafi işaretler, yerel özelliklerden türeyen katma değerin daha büyük bir oranına sahip olabilmek için yerel aktörlere önemli bir mücadele sahnesi sunmaktadır. Bu bağlamda, Ege pamuğu Cİ üzerine bir alan çalışması, küresel meta zinciri analizi ile birlikte sunulmaktadır. Bu coğrafi işaretin, yerel aktörler tarafından tarım politikalarının liberalleşmesi ile şiddetlenen maliyet-fiyat kıskacına karşı bir stratejik araç olarak nasıl geliştirildiği ve benimsendiği incelenmektedir. Çalışma, coğrafi işaretli ürünün tanımı, teşvik edilmesi ve pazarlanmasına dair önemli bir takım uygulamaları, özellikle meta tedarik zincirinin yeniden organizasyonu ve yönetişimi ile ilgili olarak tartışmayı amaçlamaktadır. Bu anlamda, bu çalışmada coğrafi işaretlerin sadece basit birer kalite şematiği olarak değil, yerelleşen üretim sistemleri için yeni bir yönetişim aracı olarak da yeniden düşünülmesi gerektiği savunulmaktadır.
“Yenilenebilir Enerji” vs. Yenilenemeyen Doğa: Karbon Ticareti
Gariptir ki, yenilenebilir enerjiyi uluslar arası alanda uygulanabilir hale getiren Kyoto Protokolü bir yandan toplumsal hareketler ve çevre örgütleri tarafından hararetle desteklenirken; bir yandan da bahşettiği birikim olanakları dolayısıyla sermaye sınıfı içinde derin tartışmalara konu olmaktadır. Kyoto Protokolünün satır aralarında gizlenen metalaşma izlerinin toplumsal hareketlerin gözünden kaçtığı apaçık ortadadır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı Protokolün öncelikli bir hedefi olan tüm doğal kaynakların metalaştırılmasının etkilerini yeniden düşünmek, tartışmak ve görünür kılmaktır. Çalışmanın bir diğer amacı ise sermaye sınıfı ile güçlü işbirliği ilişkisi içinde olarak son derece muğlak bir görüntü veren toplumsal hareketlerde sağlıklı bir ayrışmanın yaşanmasına yardımcı olmaktır.
Kimlik Politikaları ve Sol Hareketle İlişkisi
Makalenin amacı kimlik politikalarının sol hareket üzerindeki etkinliğini analiz etmek ve sol hareketin kimlik politikaları ile ilgili son dönemde yoğunlaşan eleştirileri üzerinde durmaktır. Bu amaçla öncelikle kimlik politikalarının ya da kültürel çalışmaların Marksist kimlik algısına ve sol direniş gruplarına eleştirisinden bahsedilmektedir. Devamında sol literatürün kimlik politikalarına yönelik eleştirileri ekonomik körlük, kimliğin maddeleştirilmesi ve sol ile ittifak sorunu başlıklarında derlenmiştir. Sonuç bölümünde kimlik politikalarının ekonomik alandaki yetersizliği ve sol harekete bazı olumsuz etkilerine rağmen ırkçılık, cinsel ayrımcılık, sömürgeleştirme ve kültürel emperyalizmin etkilerine ilişkin önemli görüler barındırdığı ve sol hareketin kitleselleşmesi için kimlik politikalarının bu görülerinden faydalanması gerekliliği ileri sürülmüştür.
Kapitalist Devlet ve Toplumsal Polisliğin Tarihi Seyri: Devlet-Güvenlik İlişkisinde bir Dönemlendirme Denemesi
Devlet, askeri gücün merkezi olmaya başladığı andan itibaren güvenliğin de merkezi olmaya başlamıştır. Ancak geleneksel formunda, sahip olduğu despotik iktidar nedeniyle katı bir tahakküm uygulamakla yetinmiş ve topluma gerçek anlamda nüfuz edememiştir. Oysa modern devlet, kapitalizm sayesinde inşa ettiği idari aygıt ile sivil topluma fiilen nüfuz etme ve siyasal kararları geniş kesimlerde lojistik olarak yürürlüğe koyabilme kapasitesi (altyapısal iktidar) kazanmıştır. Böylece devlet kapitalist aşamasında toplumu daha çok izlemeye/gözetlemeye bu anlamda da zapt etmeye başlamıştır. Ancak eşzamanlı olarak ve paradoksal bir biçimde toplum da devlet tarafından daha çok korunduğu ve güvenliğinin sağlandığı bir yaşama kavuşmuştur. Dolayısıyla kapitalizm aşamasında gerçek bir güvenlik/zapt etme aygıtına dönüşen devlet, kapitalizmin farklı birikim stratejileri boyunca yeniden yapılanarak ve biçim değiştirerek ilerledikçe de burjuva toplumsal düzenini ve toplumsal güvenliği tesis etmek üzere farklı bileşenlerden oluşan bir toplumsal polislik inşa etmiştir. Serbest piyasacılık dönemine denk düşen liberal devlet aşamasında polisi, müdahaleciliğe denk düşen müdahaleci devlet aşamasında sosyal güvenliği, neoliberal birikim stratejisine denk düşen otoriter devletçilik aşamasında ise özel güvenliği o döneme özgü yeni güvenlik/zapt etme aygıtı olarak geliştirmiştir. Sonuç olarak, kapitalist devlet bugün gelinen aşamada (otoriter devletçilik aşamasında) yükseltilen polis+geriletilen sosyal güvenlik+yükseltilen özel güvenlikten oluşan bir toplumsal polislik yaratmıştır.
Sayı | Praksis Sayı 25 - Ekolojik Krize Yanıtlar |
ISBN | 9771302861194 |
Sayı Editörü | Ecehan Balta, Ali Ekber Doğan |
Kapak | Savaş Çekiç |
Baskı ve Cilt | Sözkesen Matbaacılık |