DUYGU ÖZGÜR
Hikmet Kıvılcımlı, Priştine 1902-Belgrad 1971/ Osmanlı’da doğdu, Cumhuriyet’te öldü/ Balkanlar’dan geldi, Balkanlar’a gitti/ “Garibin meskeni kahveler hanlar”/ ‘Doktor’un meskeni hapishanelerdi/ bilmem bir şiirsel yanı var mıdır bunun/ eski Yugoslavya gibi sözgelimi./ Nâzım’la ezber etmişler de mapus damlarını/ hiç geçinememişler, acaba şair kıskançlığı mı,/ nedense ‘Doktor’ da gizliden şair gibi gelir bana/ şair olmasaydı, ‘dini siyasete alet etmek’ten/ yargılanır mıydı hiç Eyüp konuşmasında,/ proletaryanın sıra neferi bir sosyalist!
(Haydar Ergülen, Kitap-lık, Sayı: 188
[Kasım-Aralık 2016] s. 7)
Entelektüel ürünü geniş bir yelpazeye yayılmış, Yörük Ali Efe çetesinden başlayıp Vatan Partisi’ne değin uzanan —22,5 yılını hapishanelerde geçirdiği— mücadele hayatıyla bu yelpazenin renkliliğiyle müsemma bir biyografi çizmiş olan Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye solunun en güzide şahsiyetlerindendir. Konuları Osmanlı ve İslâm tarihinden edebiyata, sosyalist teoriden sosyalist hareketin aktüel meselelerine yayılan ciltlerce telif eserden müteşekkil külliyatının yanında 1930’lu yıllarda, kurucusu olduğu Marksizm Bibliyoteği Yayınları’ndan çıkardığı Marksist klasiklerden yaptığı çeviriler de yer alır.
Yazılarındaki kendine has edebî üslup, polemik voltajı bir hayli yüksek sert bir dil rejimiyle karakterize olur. Nitekim Cemil Meriç onunla ilk kez tanışacağı ‘Edebiyat-ı Cedide’nin Otopsisi’ adlı eserini okuma tecrübesini şu sözlerle anar:
“Kıvılcımlı’nın edebiyat-ı cedideyi feth-i meyyit masasına yatırdığı küçük fakat dopdolu karalamayı kırk yıl önce okumuştum. Kıçıkırık bir edebiyat amatörüydüm o zaman. (…) Kıvılcımlı’yı anlayamazdım. Şarkıdan çok çığlığa benzeyen bu ses, demir parmaklıklar arkasından geliyordu. (…) Kıvılcımlı, porselen mağazasına giren fil gibi, vitrinden hayran hayran seyrettiğim o muhteşem heykelleri deviriyor, çiğniyor, parçalıyordu.”1
Askeri tıbbiyede öğrenciyken katıldığı TKP’nin, 1925 senesinde Merkez Komite üyeliğine seçilen Kıvılcımlı, ilk yazılarını partinin yayın organı Aydınlık’ta yayımladı. 1925 ila 1929 senelerinde birkaç kez cezaevine girip çıktıysa da, 1929 senesinde 4 sene 6 ay hapse mahkûm edildi. Bu mahpusluğu sırasında ciltlerce çeviri ve telif eser üreten Kıvılcımlı’nın Elazığ Cezaevi’nde yazdığı bu eserleri arasında yer alan dokuz ciltlik ‘TKP’nin Eleştirel Tarihi: Yol’ adlı çalışması, bilhassa bu serinin ‘İhtiyat Kuvvet, Milliyet: Şark’ başlıklı faslı, Türkiye solunun fikrî/ideolojik hayatında müstesna bir yere sahiptir. Zira Kıvılcımlı, bu eserinde Türkiye solu açısından o yıllarda birer tabu olan Ermeni ve Kürt meselelerini TKP’nin resmî nazarının dışına çıkarak mütalaa etmişti. Gelgelelim, bu eserler yazıldıkları tarihten 45 yıl sonra yayımlandı. Bu gecikmenin Türkiye solundan eksilttikleri ise tartışma götürmez bir önem taşır.
Soykırımın ekonomi politiği
Ermeni Soykırımı’nı daha ziyade ekonomi-politik optikten gören Kıvılcımlı (o, ‘Ermeni katliamı’ olarak anar), Türk burjuvazisinin, yüksek bir ekonomik gelişimi temsil eden Ermeni toplumunun kökünü, Kürt aşiretleriyle ittifak ederek kazıdığını belirtir. Soykırımı, Türk burjuvazisinin, Rumları göç ettirmeyle başlayan, Türk olmayan kapitalist unsurların rekabetinden kurtulma stratejisinin zirvesi olarak değerlendirir. İngiliz emperyalizmi ile Çarlık Rusya’sının Orta Asya pazarları üzerindeki rekabetinin anahtar noktası, Kıvılcımlı’ya göre Şark vilayetlerinde bir Ermenistan özerkliği ya da hükümeti kurup kurmamak meselesiydi. ‘Şark meselesi’nin kaynağı ona göre burada düğümleniyordu.
Şark vilayetlerinin sosyal dokusunu ise feodal Kürtler ile burjuvalaşmış Ermeniler belirliyordu. Ona göre, Emperyalistlerin kışkırtmasıyla tetiklenen Kürt-Ermeni çelişkisinin, din ve milliyet farkından ziyade böyle bir sosyo-ekonomik temeli vardı. Osmanlı Avrupa’-sındaki Müslüman-Hıristiyan saflaşmasının bir benzeriydi bu. Gelgelelim, bu örnekten farklı olarak, Şark vilayetlerindeki bu çelişki Hıristiyanların mağlubiyetiyle sonuçlanmıştı.
Ona göre, Kürt derebeyleriyle el ele veren Meşrutiyet burjuvazisi “Ermenileri, dünyada nadir görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı”. Bu katliamdan en az Meşrutiyet burjuvazisi kadar Kürt derebeyleri de kârlı çıktı: “Kürdistan’da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarıyla biraz daha şişman oldu.”
Soykırımdan canını kurtarmayı başarmış Ermeniler, Kıvılcımlı’ya göre Doğu vilayetlerinin ‘gözenek’leri içinde gizlenip dinlerini ve dillerini günden güne kaybetme sürecine girmişlerdi: “Doğu Vilayetlerinde şimdi ‘mühtedi’ [İslamiyeti kabul eden] sıfatı ile tanınan eski Ermeniler, adeta hayatlarını kurtaranların bir nevi gönüllü köleliğini unutmak ve unutturmak için, Ermeniliklerini henüz unutmamış olmalarına rağmen, eski hatıralarına karşı bir ölüm sessizliği ile hassas olmak mecburiyetindedirler.”2
Sovyetler ve Ermenistan
Kıvılcımlı Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurarak Ermenilere bir yurt tahsis etmiş olan Sovyetler’in, bütün milliyetler davası gibi Ermeni meselesini de çözüme kavuşturduğunu savunur. Sosyalizmin ‘çözüm’ önerisinin ve pratiğinin ‘mazlum Ermenileri’ milli baskı ve zulümden kurtardığı gibi, Ermeni emekçilerini de sosyal baskı ve sömürüden kurtardığını belirtir:
“Ermeni proletaryası da, bütün ülkelerin işçi sınıfları gibi, sosyal sömürüden olduğu kadar, milli baskılardan da kurtulmuş yaşamak ülküsünü taşımakta haklıdır. Onun için bütün yeryüzünde, bütün milli baskıların manivelası, yine ve daima sınıf zulmünün itici gücü ile işlemektedir. Sınıf bilincine kavuşan her kitle gibi, Ermeni proletaryası da, bütün zulümlere karşı girişilecek biricik dövüşün sınıf dövüşü olduğunu öğrenmiştir. Komünizm, Ermeni çalışanlar sınıflarına maddi ve manevi örnekler ile göstermiş bulunuyor ki, gerek milli, gerekse sosyal kurtuluşta, düşman sınıfların ve emperyalizmin oyuncağı olmamak için, realist ve dünya ölçüsünde bir görüş ufku ve Leninist bir taktik zaruridir. Bu taktik ile Türk burjuvazisinin Ermeni halkına yaptığı zulmü unutmak söz konusu bile değil. Fakat Türk burjuvazisinden alınacak en büyük intikamın, Türkiye çalışkan yığınlarıyla ve dünya proletaryasıyla elele vererek, başta bizzat Ermeni burjuvazisi gelmek üzere, Türkiye kapitalizmini, tüm dünya emperyalizmini, tepesi aşağıya getirmek olduğunu unutmamak lazımdır.”3
Yol’dan ‘Tarih Tezi’ne
İki kısımdan oluşan Hikmet Kıvılcımlı Kitabı’nın birinci faslını Hikmet Kıvılcımlı’nın eserlerinden yapılmış bir seçki teşkil ediyor. Kıvılcımlı’ın 1925 ila 1938 senelerinde yazdığı metinlerle başlayan bu faslın ilk bölümünde Kıvılcımlı’nın emperyalizm, faşizm ve sınıf meselelerini tartıştığı yazılar yer alıyor. Bunu, yukarıda Ermeni meselesine ilişkin görüşlerini alıntıladığımız Yol Serisi’nden yapılmış bir seçki takip ediyor. Üçüncü bölümde ise Hikmet Kıvılcımlı’nın Donanma Davası nedeniyle on beş yıl mahkûm olduğu hapisliğinin ardından çıkardığı Tarih Tezi’nden alınmış metinler yer alıyor. Bilindiği gibi Kıvılcımlı, bu eserinde orijinal bir tarih teorisi önerir ve eser Kıvılcımlı’nın bütün bir entelektüel ürününün teorik çerçevesini teşkil eder. Türkiye kapitalizminin özgül ve evrensel çizgilerini analiz ettiği yazılar ile Türkiye devriminin strateji ve taktik meselelerine odaklanan başka metinler de yine bu bölümde istihdam edilmiş. Kıvılcımlı’nın İslâm ve Osmanlı tarihini irdelediği metinleri ile anılarını ve devrim/sosyal ayaklanma kuramına değinen bir metni üçüncü bölümde yer alıyor. ‘Kısa Yazılar’ başlığı altında toplanan ‘Seçme Metinler’ faslının son bölümünde ise aktüel politikaya odaklanan yazıları içerilmiş Kıvılcımlı’nın. Kitabın ikinci faslı Kıvılcımlı’yı çeşitli yönleriyle değerlendiren yazılardan oluşuyor.
Ahmet Kale’nin hazırladığı, Dipnot Yayınları tarafından yayımlanan ‘Hikmet Kıvılcımlı Kitabı: Seçme Metinler ve Üzerine Yazılar’ adlı eser, her şeyden önce ardında devasa bir külliyat bırakmış olan bu büyük düşünürün eserlerine bir girizgâh sağlaması; okuru, onun eserini bütünlüklü olarak kavramaya yaklaştırması bakımından takdire değer bir çaba olmuş.
Hikmet Kıvılcımlı Kitabı
Seçme Metinler ve Üzerine Yazılar
Hazırlayan: Ahmet Kale
Dipnot Yayınları
528 sayfa.
(AGOS KİTAP 3 Şubat 2017)