Emir Ali Türkmen
2015 İzmir Kitap Fuarı’nda liseli genç bir kadın standımıza uğradığında Türkiye Solundan Portreler kitabının kapağında Behice Boran’ın resmini görünce büyük bir heyecanla diğer arkadaşlarına dönüp, “Babaannem bu kadını çok sevdiği için annemin ismini Behice koymuş ama kadın komünistmiş,” demişti. Bu olay, Behice Boran Kitabı’nı yayımlamaya karar verdiğimizde ve yayıma hazırlık süresince aklımdan hiç çıkmadı. Bir de şu soru: Bu kitap bağlamında dünle bugün arasında; tarihsel birikimin taşınması, siyaset, kuram ve örgütsel tecrübe açısından nasıl bir ilişki kurmak gerekiyordu? Türkiye sosyalist hareketinin erken dönem kadroları ağır baskılar altında kaldılar; her şeyin yasak olduğu zamanlarda bin bir ara yol bulmaya çalışarak, kimi zaman açık kimi zaman gizli faaliyetlerle varlıklarını sürdürmeye çabaladılar. Sosyalizmin bir dünya görüşü olarak, bir toplumsal gelecek ufku olarak, kültür olarak, ahlak olarak var olması için hayatlarını ortaya koyarak mücadele ettiler ve bir gün bütün bu suların birleşmesiyle büyük bir nehrin oluşacağını düşündüler. Nitekim sosyalist hareketin 1960’tan sonraki büyük yükselişinde bu ilk kuşakların sonsuz emeği var.***
Behice Boran Kitabı, Boran’ın düşünce sistematiğini, siyasi mücadelesini, ülke ve dünyada gerçekleşen güncel olaylara ilişkin yorumlarını aktaran ve politik yaşamının izleğini derli toplu olarak sunan yazılarından oluşuyor (bu yazılar yaklaşık yarım yüzyıllık bir zaman dilimine yayılmaktadır). Ayrıca Boran’ın ve onun düşüncesi üzerine değişik perspektiflerden kaleme alınmış yazılara da kitapta yer alıyor. Behice Boran’ı farklı yönleriyle –sosyalist, bilim insanı/akademisyen, barışsever, kadın, siyasetçi– ele alan bu yazılar hem Boran’ın Türkiye siyasi praksis ve düşünce tarihindeki önemini vurguluyor hem de eleştirel analizlerle onu yeniden değerlendiriyor. Boran –sol-teorisyen, sosyolog ve siyasetçi kimliğinin gölgesinde kalmışsa da– çevirileri ve eleştiri yazılarıyla edebiyat dünyamıza katkıları olmuş bir aydındır aynı zamanda. Harley Granville-Barker’in Beş Perdelik Piyes, John Steinbeck’in Sardalya Sokağı, Howard Melvin Fast’ın Hürriyet Yolu Boran’ın edebi diliyle Türkçeye kazandırdığı eserlerdir. Boran ayrıca Platon’un Devlet Adamı adlı diyaloğunun da çevirmeni olarak karşımıza çıkar. Ölümünden sonra bir kitapta toplanarak yayımlanan Edebiyat Yazıları ise onun edebiyat eleştirmeni yönünü imler. Bu yazılar, aynı zamanda, Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin erken örneklerindendir. Behice Boran Kitabı’nda yer verilen “Edebiyat Yazıları” başlıklı bölüm okura onun bu yönüyle tanışma olanağı sağlıyor.
***
Geriye baktığımızda, Boran, aslında insanlığın büyük hayali için çıktığı “Bir Uzun Yürüyüş”te o “uzun ve kahırlı yol” boyunca çektiği büyük sıkıntılara ses çıkartmadan, sızlanmadan, en kötü mahrumiyet koşullarında bile büyük bir direnç sergileyip “sosyalizm” idealinin teorik çerçevesini kurma çabasından hiç geri durmadığını görüyoruz. 1968 yılında yazdığı Türkiye ve Sosyalizm Sorunları isimli kitabında sosyalizm ve Türkiye’nin çeşitli sorunları üzerine fikirlerini sağlam bir metodoloji kullanarak açıkladı. Bir kadın olarak hep ilkleri gerçekleştirdi: ilk kadın sosyolog, ilk sosyalist kadın milletvekili, ilk kadın siyasi parti başkanı… oldu. Boran’ın politik serüvenini iki başlık altında değerlendirmek mümkündür: Birinci TİP’teki Boran ve İkinci TİP’teki Boran. Birinci TİP dönemi, Türkiye’de (ve dünyada) canlı politik ve ideolojik/teorik tartışmalarının yapıldığı 60’lı yıllara tekabül eder. Boran “Türkiye’nin tarihsel ve toplumsal yapısının çözümlenmesinde sınıf analizini” esas alan aydınlar arasındadır. Bürokrasinin Türkiye toplumu ve devleti özelindeki yerini analiz ederken çubuğu “sivil toplum” mefhumundan yana büken diğer pozisyonlardan uzak durur.1 Boran’ın Türkiye sosyalist hareketinin tarihindeki en önemli izi ise sosyalist devrim teorisidir. 1960’lı yılların tartışma başlıkları arasında Osmanlı sosyal formasyonunun ne’liği de yer alıyordu. Boran bu tartışmada pozisyon almış ve Osmanlı’ya değgin Asya Üretim Tarzı tespitlerinin karşısına “merkezi feodalizm” teziyle çıkmıştı. Yine, Batı ile Osmanlı-Türkiye’yi mukayese eden tartışmalarda toplumların özgül çizgilerini görmezden gelmeksizin onları evrensel Marksist kategorilerle analiz etmeyi tercih eden bir yaklaşım sergilemişti. [Boran’a göre] Feodalizmden kapitalizme geçiş süreci de her iki toplumda farklı bir seyir izlemişti. Batı toplumlarında bu geçiş onların iç dinamikleriyle mümkün olmuş, Osmanlı ise Batı kapitalizminin baskısıyla bu süreci yaşamıştı. Ayrıca Burjuvazinin gelişmesiyle aşağıdan yukarı bir çizgi izleyen Batı kapitalizminden farklı olarak, Osmanlı’da asker-sivil aydınların öncülüğünde yukarıdan aşağı bir doğrultuda bir değişim yaşanmıştı. Boran, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerini de burjuva devrim süreci olarak gördü. Bürokrasinin önsel olarak “ilerici” ya da “gerici” olarak alımlanmasına karşı çıktı.2 İkinci TİP’teki Behice Boran ise artık Türkiye toplumuna ilişkin Marksist analizler yapan bir düşünce insanından çok, SBKP ve onun etrafında toplanmış uluslararası komünist hareketle uyumlu politikaları savunan “pro-Sovyetik sol” çizgide yer almış ve bu siyasi çizgiyi güçlendirmeye dönük doktriner bir fikriyat benimsemiş olan bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Boran, 1 Mayıs 1979 günü İstanbul’da ilan edilen sokağa çıkma yasağını yoldaşlarıyla birlikte sokağa çıkarak deler. DİSK Genel Merkezi’ne doğru yürürken “İşçi sınıfımız hükümetten davacıdır” haykırışı, dönemin simgesel anlamı büyük eylemlerindendir. Artık fikirlerinin konuşulduğu bir Marksist kuramcıdan çok, eylemlerinin konuşulduğu, kitleleri sürükleyen bir siyasal liderden ziyade “kadroların lideri”3 olan bir Boran vardır. O yılların “erkekler dünyası” olarak nitelenen ve erkek egemen ideolojinin baskın olduğu Türkiye sosyalist hareketi içinde bir kadın olarak var-olma mücadelesi Boran’ın taşıdığı önemi vurgulayan başka bir husustur. Behice Boran’ın ödünsüz bir tını taşıyan sert ve polemikçi üslubu ise belki de siyasal alanı belirleyen bu eril atmosferin bir yansımasıdır.
***
Türk Barışseverler Cemiyeti, bundan tam 60 yıl önce İstanbul’da bir bildiri dağıtarak Kore’ye asker gönderilmesine itiraz etmişti. Cemiyet 14 Temmuz 1950 yılında kurulmuş, 25 Temmuz 1950’de ise Menderes hükümeti Kore’ye asker gönderme kararı almıştı. Cemiyetin kurucu başkanı ise Behice Boran’dı. Cemiyet, TBMM’ye bir dilekçe gönderdi ve bu dilekçede hükümetin meclis kararı olmaksızın Kore’ye asker göndermesinin yasa dışı olduğunu anlattı. Behice Boran, Eminönü’nde, Galata Köprüsü’nde savaşa karşı dağıttığı bildiriler bilhassa bugün sembolik değerdedir. O da tıpkı bugünün savaş karşıtı aydınları barış metni imzalayan akademisyenlerden Prof. Onur Hamzaoğlu’nun Savaş halk sağlığı sorunu dediği için tutuklanması gibi… Boran’da bu tavrının bedelini 15 ay hüküm giyerek ödemişti. Kitap yalnızca Behice Boran’ın yazılarından oluşmuyor. Can Açıkgöz, İlhan Tekeli, Hasan Ünal Nalbantoğlu, Oya Baydar, Fatmagül Berktay, Metin Çulhaoğlu, Gökhan Atılgan, Semih Gümüş ve Nabi Yağcı kitaptaki yazılarıyla Behice Boran’ı farklı yönleriyle değerlendiriyorlar.
1 Boran’ın bürokrasi konusundaki derinlikli kuramsal yazıları için bkz. Emir Ali Türkmen (haz.) Türkiye Sosyalist Solu Kitabı 1 (Dipnot Yayınları, 2013). 2 Emir Ali Türkmen ve Ümit Özger, “Sunuş”, Türkiye Solundan Portreler içinde, Emir Ali Türkmen ve Ümit Özger (haz.), Ankara: Dipnot Yayınları, 2016, s. 17. 3 “Kitlelerin Değil Kadroların Teorisyeni ve Lideri Olarak Behice Boran”, Metin Çulhaoğlu’nun Behice Boran Kitabı’ndaki yazısı.
(Oggito 8 Haziran 2018)