Şadi Erarslan
(İLERİ HABER 04-10-2020)
‘’Nefes alamıyorum’’
ABD’nin Minneapolis kentinde, siyahî George Floyd’un polis tarafından boğazına bastırılarak öldürülmesinden önce söylediği son sözdü bu. Cinayetten sonra binlerce kişi meydanları doldurmuş olsa da bu cinayet ne ilk ne de sondur; aksine ırkçılığın, tahakkümün ve cinayetlerin kökü yıllar öncesine dayanmaktadır.
Yıllar önce 1960’ların başında, Frantz Fanon günümüzü görürcesine şöyle demişti: ‘’Biz artık nefes alamadığımız için de isyan ediyoruz.’’ Fanon, geleceği tahmin eden bir kâhin değildi ve bu konuda insanlara yön veren biri de değildi. O sadece yaşadığı dönemin toplumsal olgularından yola çıkarak söylemişti bu sözü. Irkçılığın ve nefretin arttığı son dönemleri anlamak ve geleceğe dair önsezide bulunmak için Fanon’a kulak kesilmemiz gerektiği inancındayım Elimizdeki kitap, Dipnot Yayınlarından çıkıp okurlarıyla buluşan, geleceğe dair uyarı niteliğine sahip bir filozof ve barikatçının eserinin eleştirisi ve otobiyografisi.
Frantz Fanon siyah insanların kendi bedensel şemalarına hapsedildiğini, diğer nesneler arasında bir nesne olarak görüldüğünü, temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan mahrum bırakıldığını ve içinden çıkılmayacak kadar karanlık bir yolda olduklarını yazar. Siyahîlerin maruz kaldığı ırkçılık, ötekileştirme ve komple imha karşısında aşağılık kompleksine sahip olduklarını saptayarak; ırk ve ırkçılığın biyolojik olmadığını, toplumsal ilişkilerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını. “Siyahlığın” tıpkı “beyazlık” gibi, sömürgeleştirilmiş tahakkümün nesneleştirilmiş yüzü olduğunu yazacaktır. Hegel, Marx ve Merleau Ponty gibi düşünürlerden etkilenir ve çalışmalarında onları referans olarak gösterir. Bir psikiyatr olan Fanon eserini oluştururken sadece yazılmış metinlerle yetinmez, Afrika ülkelerini gezip, insanlarla konuşarak ve gözlemlerinden yola çıkarak, “Siyah Deri Beyaz Maske ve Yeryüzünün Lanetlileri” eserlerinde psikolojik analizler ortaya koyar. Irk ve ırkçılığı tanımlarken felsefi olarak fenomenolojiden istifade eder. Ona göre fenomenoloji, empirizm ve idealizmin aksine düşünülen şeyi değil, yaşanılan şeyi ortaya koyar. Dolayısıyla bütün felsefi bakış açısı fenomonolojik indirgemeden oluşur.
Fanon; Cezayir devrimini devrimi yapacak gücü ve yeni bir insanlığı tasavvur eder. Afrika kıtasında yaşanan gelişmeleri, oldukları kısmıyla bırakmayarak daha ileriye götürmeye çalışır. Özellikle Cezayir’de bulunur çünkü Afrika kıtasının makûs talihini yenecek olan, Cezayir’de gerçekleşecek olan devrimdir. Hem devrimden taviz vermemek hem de gerçekleşen devrimin daha önce yapılmış devrimlerden farklı olması açısından çalışmalara başlar. FLN’de gizli olarak faaliyet yürüttüğü dönemde yaptığı yolcuklarda İslamcı fundamentalizm, milliyetçilik, şovenizm ve ırka dayalı yapılacak bir mücadelenin tehlikeli boyutuna dikkat çekerek uyarılarda bulunur. Afrika Kıtası’nın ise etnik köken ve mezhepler konusunda çok çeşitli olması tehlikenin gerçekleşme riskini artırıyordu.
Bağımsızlıklarını yeni kazanan devletlerin içinde bulundukları tehlikelere dikkat çeken Fanon; yeni kurulan bir devletin siyasi bağımsızlığının ekonomik bağımlılığa dönüşme tehlikesine değinecektir. Kitlelerin yönetime dair bilgisizliği ve liderlerin teslimiyetçi anlayışları, güçlü olan devletlere yanaşmayı ve yeniden devleti sömürgeleştirme tehlikesini doğuracaktır. Burada hâkim sınıf olan burjuvaziyi sahneye çıkarır yazar. Afrika’nın ulusal burjuvazisi tıpkı diğer burjuvaziler gibi ekonomiyi elinde bulundurmak ister. Ancak burjuva sınıfı siyasal iktidarı elinde bulunduramayacak kadar zayıf ve halkı kaderine terk edecek kadar da bağımlı bir durumdadır. Burjuvaziyi burada sert bir şekilde eleştirerek Afrika’da yapılacak bir devrimin burjuva aşamasının atlanılması gerektiğini söyleyecektir. Fanon gerçekleşecek devrimin motor gücünü burada açıklar. Ona göre Afrika’da henüz bir işçi sınıfı olmadığı için köylü sınıfın devrimin motor gücü olması gerekir fakat bu formül maoizmle aynı şey değildir. Afrika’nın spesifik durumundan kaynaklanır ve evrensel değildir. Ek olarak: Fanon siyah insanların içinde bulunduğu aşağılık kompleksini ortadan kaldırmak için hem toplumun sosyo-ekonomik durumu hem de iç psişik yaşamları üzerine derinlemesine araştırmalar yaparak siyahlara ve tüm insanlara destek olmaya çalışır.
Fanon beşeri ilişkilerin çarpık olduğu, siyahların siyahlıklarına - beyazların beyazlıklarına hapsolduğu dünyayı tersine çevirme arzusundadır. O yalnızca yazmak işiyle ilgilenmemiş, sahaya inerek siyahîlerin özgürlüklerini kazanmalarını sağlamak ve tahakküm altındaki insanları kurtarmak için barikatta yer almıştır. Marx’ın deyimiyle, dünyayı yorumlamakla kalmamış aynı zamanda düzeltmek ve yeniden kurmak için savaşmıştır. Peter Hudis, Fanon’un yaşam öyküsünü kaleme alırken aynı zamanda ırkçılığa ve yabancılaşmaya karşı uyarılarını ve mücadelesini seslendirmektedir.
KÜNYE: Fanon Barikatların Filozofu, Peter Hudis, Çev: İbrahim Yıldız, Dipnot Yayınları, 2020, 213 sayfa.